Sevdim ben bu ‘gün’ü!
Hiç aklıma gelmemişti. Mahmut Tanal’ı kutluyorum. Gazeteler haberi kısa almışlar:
“CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Türkiye tarihine geçen ve bakan çocuklarına operasyon yapılan gün olan 17 Aralık’ın ‘Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Günü’ olarak resmi tatil ilân edilmesi için kanun teklifi verdi.”
Haberi okuyunca beynimde bir sürü fikir uçuştu.
17 Aralık ve mütemmim cüzü 25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonlarının başladığı günlerdir. Gerçi ikincisi akim bırakıldı ama, deliller, Allah’a şükür, ortada... Bütün çabalara, bütün tehditlere rağmen üstü örtülemedi.
Mevcut iktidar kendisini aklayıp paklamak için kanunları tepetaklak edecek, hatta yeni kanunlar çıkaracak, adlî mekanizmaları işlemez hâle getirecek; biraz ilgilenenleri, pisliği örten örtüyü biraz kaldırmak isteyenleri sürüm sürüm süründürecektir ama efkâr-ı umûmiyenin zihninden kazıyıp atamayacaktır. Bütün belgeler hafızalara yerleşmiştir. Unutulduğu zaman bakılabilmesi için kayıt altına alınmış ve her unutturulmak, yok edilmek istendiğinde bir yerlerden çıkarılıp hafızamıza tekrar yerleştirilmektedir.
17 Aralık tarihin görmediği büyük bir operasyondur,
17 Aralık ve akim kalan 25 Aralık operasyonlarının bütün ayrıntıları, gerekçeleri, her ne var ise bir ciltte belgelenemez mi? Belki “yasak” denecektir ama, her zaman bir yol bulunur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile 2006’da verdiği bir kararda, yolsuzluklar, hırsızlıklar, haksızlıklar, rüşvet, her ne ise hepsi kanun dışı yollarla bile ortaya saçılsa, suç suçtur ve müsebbipler cezalandırmalıdır, demiyor mu?
Öyleyse...
Hangi yolla dinlenirse dinlensin, ki çoğu kanunî yolla elde edilen delillerdir, mutlaka halkın hafızasında diri kalması için bir ciltte, yetmezse iki ciltte, olmazsa DVD’de toplanıp ücra köşelere kadar “hayır-hasenat” için ulaştırılmalıdır!
Dinli dinsiz herkes insanlığa dokunan zararlara karşı tavır alır. Kimi insanlık adına desin, kimi İslâm adına desin, ama mutlaka gerçeklerin küllenmeye bırakılmasına, üstünün örtülmesine bigane kalmasın.
Bir şey daha yapılmalıdır: Romancılarımız, piyes yazarlarımız, halk şairlerimiz devreye girmelidirler.
17 Aralık ve 25 Aralık’ta ortaya çıkan tapeler, size roman yazdırır, piyes yazdırır, şiir yazdırır...
Telefon kayıtlarındaki diyaloglar, usta tiyatro yazarlarının kalemiyle muhteşem bir sanata dönüşür, usta oyuncuların elinde müthiş ironi olur; kimi zaman düşündürür, kimi zaman güldürür; mutlaka hayat dersi çıkarttırır.
Bir oyunun adını ben koyayım:
“Sıfırladın mı Oğlum?!”
Düşünün, çok isim bulursunuz...
Acaba ben de mi yazsam? Ne de olsa ilkin hikâyeler yazmıştım. Bir perdelik oyunum bile vardı. (“Vardı.” diyorum, kayboldu gitti. Hikâyeler de öyle.)
Yok yok... Herkes yerini bilmeli. Bu yaşananları romancılarımız, oyun yazarlarımız satırlara dökeceklerdir, eminim.
17 Aralık asla unutulmamalı/unutturulmamalıdır!