Serbest piyasa ne kadar serbesttir?
Piyasa ekonomisi, özel mülkiyetin geçerli olduğu, üretici ve tüketicinin serbestçe karar alabileceği bir ekonomiyi ifade eder. Ancak bu ekonomi hiçbir zaman herkes bildiğini okusun anlamına gelmez. Öyle olsaydı, iktisat politikalarına gerek kalmazdı. İktisat politikaları, piyasayı yönlendirmek için vardır. Üretici ve tüketiciyi istenen yönde etkilemek için yapılır.
Piyasada, mal ve hizmetlerin, mal ve hizmetleri temsil eden değerlerin, fiilen veya çeşitli iletişim kanallarıyla alınıp satıldığı bir çerçevedir.
Piyasa ekonomisi ise, arz ve talep aracılığı ile işleyen fiyat mekanizması yoluyla hangi mal ve hizmetlerin kimler için üretileceğinin belirlenmesidir. Ancak, piyasanın şeffaflığı ve bu anlamda üretici ve tüketicinin yanılmasını önlemek için, hükümetler önlemler alır, politikalar belirler.
Bugün dünyada sermaye hareketleri serbesttir. Ancak emeğin hareketi kısıtlıdır. Bu çerçevede artık piyasa denilince yalnızca para ve sermaye piyasası, hatta yalnız borsa ve kur piyasası anlaşılıyor. Bu yanlışın baş sorumlusu medyadır. Medya borsa artınca kur düşünce, piyasalar için iyimser damgasını vuruyor.
Medyanın piyasa olarak para ve sermaye piyasasını görmesinin nedeni halka açılmak, reklam ve finansman imkânı sağlamak içindir. Çünkü medya bu piyasayı kullanıyor. Zira medyanın bir kısmı bankalara aittir. Medya sahiplerinin borsada işlem gören medya dışı şirketleri var.
Öte yandan bugün AKP'nin sürdürdüğü ekonomi politikaları ve özellikle dalgalı kur politikası ile piyasanın çalışmasını engelliyor. Söz gelimi döviz kurlarını sıcak para daha çok etkiliyor.
Bir ara TL değerli idi, ithal malları ucuza geliyordu ve yerli üretim rekabet edemiyordu. Şimdi kur daha değerli oldu. Bu defa da dış borcu olan özel sektörün rekabet gücü düştü.
Aslında siyasi iktidar özelleştirme yolu ile devlet tekellerini yerli ve yabancı özel sektöre devretti. Dahası, TOKİ, lüks konut yapıyor.
Hem proje yapıyor, hem onaylıyor ve bunlar için de bir ödeme yapmıyor. Sosyal konut için bu hoş görülebilir. Ancak normal konut sektöründe konut yapan diğer firmalara karşı bu durum, haksız rekabet oluşturuyor. Diğer firmalar inşaata başlamak için uzun bir imar süreci yaşıyorlar ve yüksek vergiler ödüyorlar.
Küreselleşme süreci yalnızca sermaye hareketlerinin hızlanmasına yaradı. Finans sektörü reel sektör aleyhine balon yaptı. Türkiye'ye gelen yabancı sermaye de, fabrika kurmak ve yatırım yapmak için gelmiyor.. Ya hazır kârlı şirketleri satın alıyor... Veya sıcak para olarak geliyor. Bu tür sermaye, spekülatif kâr peşinde olan sermayedir. Ve piyasa ekonomisinin çanına ot tıkıyor.
Dışarıda spekülatif olmayan, uzun dönemli plan yapan yatırım sermaye sıcak paranın sonunda piyasayı çökerteceğini de biliyor ve gelmiyor.
2017 yılında sıcak para ve dış borca dayalı, popülizm kaynaklı bir büyüme yaşandı ve fakat hâlâ 5.5-6 milyon fiili işsiz var. Kepenkler kapalı. İşçi ve memur büyümeden pay alamıyor.
Piyasa ekonomisinde etkinlik, halkın refahının en üst düzeye çıkarılmasıdır.. Maaş ve ücretleri enflasyonun altında tutup reel gelirleri yani halkın satın alma gücünü düşürürseniz mal satacak insan bulamazsınız. Yani piyasayı oluşturan arz-talep dengesi bozulmuş olur.
Devletin bir görevi de piyasa ekonomisi için altyapı hazırlamak ve rekabeti sağlamaktır.. Her şeyi özel sektöre bırakırsanız, devlet bu altyapıyı nasıl hazırlar? Bu nedenle devlet vergi alır.. Bu nedenle harcama yapar. Eğer devleti başka amaçlar için kullanır ve kötülük olarak görürseniz, piyasada düzen de bozulur.
Rekabet için doğrusu devlet-piyasa optimal dengesini kurmaktır.
Eğitim ve sağlık hem insan için hem de toplum için en önemli beşeri yatırımdır. Bu yatırım piyasa ekonomisinin de sosyal alt yapısını oluşturur. Eğitimde iş gücü planlaması yapılmazsa, iş gücü piyasası da aksar.
Dünyada piyasa ekonomisini borsada oynayan veya sıcak para sahibi birkaç fonun güdümüne bırakan ülke yalnızca Türkiye'dir.