Semt pazarları yaşamalı

Birkaç gün önce ana haberleri şaşkınlıkla izledim. Bazı belediyeler semt pazarlarını kapalı otoparklara taşıma peşinde olduklarını deklare ettiler. İnanamadım. Sebebi bunların kurulduğu yerlere araçların girememesi. Peki, tarihi asırlar öncesine dayanan Çarşamba Pazarı'nı kuracak yer bulunabilecek mi? İstanbul'un içinde böyle kapalı bir alan yok. Türkiye'de yüzlercesi aynı adı taşıyan Salı ya da Cuma pazarlarını nereye götüreceksiniz?

Ritüeller

Lise yıllarımda Yılmaz adlı arkadaşımla pek çok kez pazarcılık yaptık. En çok tezgâh açtığımız yer Çarşamba idi. Arada Sultanahmet Pazarı'nda da boy gösterdik. Sattıklarımız hiç değişmedi, patates ve soğan. Satamayız diye fiyatları düşük tuttuk. Bunun yanında "terazide çalışmamak" yani eksik tartmamak kâr etmemizi engelleyen ana nedendi. Hele cephane tabir edilen çürük çarıkları sokuşturmamamızı hesaba katarsanız, zarar ettiğimiz günler oldu. Bu macerayı sonlandıran ben oldum. Boşuna uğraşmamayı önerdim kabul gördü.

Kavun karpuz olayı

Eskiden kavun-karpuz hali Edirnekapı'dan Vatan Caddesi'ne inen yolun üstündeydi. Aynı arkadaşımın dayılarının burada yeri vardı. Araçların boşaltma yapacağı gün ve saatleri önceden bildirirlerdi. Bizde orada olurduk. Bunun bana sağladığı iki önemli getiri oldu. Kavun ve karpuzun sağlam ya da kelek/kabak olduğunu daha elime aldığım an anlarım. Geçenlerde oturduğum binanın önüne karpuzcu geldi. Balkondan "Trakya" olduklarını fark ettim. Aşağıya indim. Arka kapak açık, satıcılardan biri yukarıdan bir tane uzattı. Geri verdim. O tek tek, belki de yirmi kez bunu tekrarladı. Sonunda sıkıldım ve eve doğru yürümeye başladım. Arkamdan bağırdı; "Baba gitme". Durdum suratına ters ters baktım. Kamyonun ön tarafına geçip birini aldı ve uzattı. Parmaklarım değdiği an "çın çın" sesini duydum. "Tamam" dedim. Üçkağıtçı önceden malı ayırıp cephaneleri arkaya yığmıştı. Sağlamları ise ön tarafta bırakmıştı. Parasını uzatıp ayrılırken bu defa sordu; "Nereden öğrendin?". "Halde az boşaltma yapmadım" deyince "anlaşıldı" lafını duydum. Bu defa ben uyarıda bulundum; "Kafanı değiştir. İnsanları bir defa kandırırsın. Mesela bana ikinci defa satman mümkün değil". Cevap veremedi, başladı bağırmaya "Karpuuz kesmecee". Halde çalışmanın bana diğer artısı doğal vücut çalışmasıydı. Kollarım doldu, pazularım güçlendi.

Annemden miras

Validenin müzmin kalp zarı iltihabı beni alışverişe mecbur kılmıştı. Etten, kıymadan anlarım. Hele sebze ve meyve ihtisasımdır. Domatesin hangi yöreden geldiğini bir bakışta çözerim. Patlıcanın çekirdeksizini, kırmızı muhacir biberinin düzgününü seçerim. Patatesin Ödemiş'ini, yemeklik beyaz Çantaköy soğanını tercih ederim. Meyvelerde de aynı kriterlerim vardır. Bu yüzden, yürüyecek güç bulduğum an alışveriş yapmaya çalışırım. Ayrıca bekârlığımda müthiş yemekler yapardım. Şimdilerde eski deyimle sadece mubayaadan sorumluyum.

Pazarcı edebiyatı

Pazarcı esnafının sataşmaları ünlüydü. "Allı verelim, morlu verelim ...", "Ayvalar ekmekçinin" ve benzer onlarca sataşmayı merakla dinlerdim. Günümüzde bu tip göndermeler yok oldu. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kısa hikâyelerindeki "Çocuğunu, bunu yedirmeden evlendirme" diye bağıran esnafa sattırdığı kuru üzümle karışık fındıktır. Başka öyküde "Kan yapıyor, can yapıyor, ölüyü diriltiyor" diye bağırttığı da yine fındık üzümdür.

"İkizlere takke, bebelere takke" faslı da sanatkâr sütyen satıcılarının işiydi. Ne olduysa ortadan kayboldular. Galiba korktular. Masal kahramanları gibi hatıralara sıkışıp kaldılar. Pazarcı edebiyatı da böylece sona erdi.

Dokunmayın Hasan'ıma

Ana temamıza dönecek olursak AVM'lerin, marketlerin, canını yakmadığı tek esnaf pazarcılar kalmıştı. Tabii buradan ekmek yiyenleri kast ediyorum. Bırakalım da, Çatalca'nın domatesi, fasulyeleri yetişmeye devam etsin. 10-15 tavuğundan elde ettiği yumurtayı satan yaşlı kadın sepetiyle ekmeği kazansın. Celaliye'in ev yapılmamış birkaç dönümünde bamyasını yetiştiren garibanın geçim alanı yok edilmesin.

Hüseyin Movit Balat'ın Salı, Ahmet Yabuloğlu restorasyona uğramış boynuyla Fındıkzade'nin Cuma, Esat Atalay da Erenköy'ün Perşembe pazarına, gitmeyi sürdürsün. Araya beni de katabilirsiniz. Ayağımı sürüye sürüye alışverişimi yapabileyim.

İyi Pazarlar -her iki anlamda da-...

Yazarın Diğer Yazıları