Şaşkın Hollanda ve çeyrek asırlık "Hocalı soykırımı"

"Hocalı soykırımı"nın, Rus askerlerinin desteğiyle, 25-26 Şubat 1992'de Ermeni kuvvetlerince yapıldığı artık bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmış bulunuyor.

"Hocalı Katliamı"nın mücrimi ve işgalci Ermenileri kınamak, hem insani, hem de diplomatik görevi olması gerekirken, Hollanda'nın aleyhimize aldığı kararı nefretle protesto etmek hepimize düşüyor.

Hollanda sanki şaşırmış ve gaflet uykusunda.

Gerçekleri asla unutmayan tarihe şöyle bir göz atılırsa dramatik olaylar ardı ardına çıkıyor;

Her ne kadar, Rusya, ilgisinin olmadığını iddia etse de Rus ordusuna ait 366. Alayın 1991'in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanıyor.

10 bin nüfuslu Hocalı'da olaylar sırasında yaklaşık 3 bin Azerbaycanlı yaşıyordu.

Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, şehit edilenlerin binlerce kişi olduğu belirtiliyor.

Saldırılar sırasında, Hocalı'da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülüyor. Kadın, çocuk ve yaşlılar da vahşice

katlediliyor.

700'den fazla çocuk anne ya da babasını yitiriyor.

Yaralıların ise binlerce olduğu hesaplanıyor.

Ne yazık ki, Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizliyor.

Katliam ortaya çıkınca bütün Azerbaycan şok oluyor.

Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmaya uğraşan kadın, çocuk ve ihtiyarlar, karlı dağlarda tipi altında Ağdam'a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donuyor.

Hocalı Katliamından kurtulanların ayakları ise kangrenden dolayı kesiliyor. Ermeniler, vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, diye yapıyor.

İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü.

Hankendi ile Ağdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler yan yana duruyordu.

Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliam ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki gösteremiyor.

Ermenilerin Mayıs 1992'de Nahçıvan'a saldırmalarından sonra, Türkiye 1921 Kars Antlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklıyor.

Uluslararası toplum, ancak Ermenilerin nüfusu 60 binden fazla olan Kelbecer'e saldırmasıyla harekete geçiyor.

BMGK, 822 sayılı kararı ile Ermeni kuvvetlerinin işgal altındaki topraklardan çekilmesini istiyor, sonuç alınamıyor.

Kararın ardından, AGİT bünyesinde arabuluculuk çalışmaları başlıyor.

Ancak, 1994 yılında iki taraf arasında ateşkes ilan ediliyor.

***

Savaş sonrası, çözüme kavuşturulamayan bir diğer sorun da, ülke içerisinde yerinden edilen ya da sığınmacı durumuna düşen bir milyondan fazla Azerbaycanlının trajedisi, insanlığa utanç veriyor.

Azerbaycan nüfusunun %10'undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş sığınmacılardan oluşuyor.

Bu durum, kişi başına dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına geliyor.

Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan "göçkünler", mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıya kalıyor.

Bu talihsizler, sözüm ona hür dünyanın gözü önünde, Bakü ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarlarında hayatta kalma mücadelesinde...

Bu arada, yıllarca Ermeni yalanını ülke ülke dolaştıran Ermenilerin aslında tam bir istilacı olduğunu da dünyaya ispat etmenin zamanı yitiriliyor.

Aradan "çeyrek asır" geçmesine rağmen "Hocalı Katliamı"nı dile getirmek ve kamuoyunu uyarmak, özellikle Türk medyasının kaçınılmaz görevleri arasında öncelikli yer alıyor.

Yeri gelmişken, Hocalı'da şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimizin aziz ruhuna "Fatiha" okumak gerekiyor.

Bu arada hiçbir gerçek tarihten kendini saklayamıyor.

Üstelik, 1915'te Türkiye'de meydana gelen "tehcir" olaylarını dünyaya soykırım gibi yutturmaya çalışan Ermenilerin, Hocalı'daki vahşetlerini inkâr etmeleri ve dünyanın görmezden gelişini de asla unutmamak ve affetmemek insanoğlunun görevleri arasında saklanmış bulunuyor.

Kaldı ki, "soykırım" ifadesinin kullanılabilmesi için BM'nin yanısıra uluslararası mahkemelerin kararlarının gerekli olduğu da nedense hatırlanmıyor.

Yazarın Diğer Yazıları