Şam'ı muhatap almak ya da almamak!
Bir defa şu tespiti adam gibi yapmak zorundayız: O tespit şudur; Türkiye gerçekte Suriye'de Şam yönetimiyle aynı sonuçları arzu etmektedir. Bu sonuç da savaş sonrası Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması, PYD gibi piyon örgütlerin özerklik alanları yaratmasının engellenmesi, İsrail'in Golan tepelerinden çekilmesi ve diğer küresel güçlerin Suriye'deki varlıklarının sona erdirilmesiyle ilgilidir.
Türkiye burnunun dibinde ABD'nin PYD üzerinden bölgeyi dizayn etmesine karşıdır, Suriye de doğal olarak kendi toprakları üzerinde böyle bir tasarrufa karşıdır.
PYD/PKK'ya ABD'nin verdiği binlerce TIR dolusu silah hem Suriye'yi hem Türkiye'yi rahatsız etmektedir.
ABD'nin Türkiye'nin güneyinde Suriye'nin kuzeyinde SDG'lilerden sınır gücü örgütlemesi, elektronik radar kurması ve yirmiye yakın üs inşa etmesinden ne Türkiye ne de Suriye memnundur.
İsrail'in Golan'daki varlığına hem Suriye hem de Türkiye karşıdır.
Suriye'nin zorunluluktan Rusya'ya verdiği imtiyazlardan memnun olduğunu söylemek de mümkün değildir. Türkiye de Rusya'nın bölgede bu denli belirleyici ve etkin olmasından mutlu değildir.
Türkiye ile Suriye'nin ayrıştığı noktalar!
Türkiye doğal olarak İran'ın ve ona müzahir grupların Suriye topraklarında cirit atmasını istememektedir. Suriye ise başta Hizbullah olmak üzere özellikle İsrail'e karşı İran'ın faaliyetlerini normal ve doğal görmektedir.
Suriye, Sünni muhalif grupları etkisizleştirmeyi bir beka sorunu olarak görürken Türkiye bu grupların Suriye yönetimine dahil olmasını "olmazsa olmaz" olarak görüyor. Türkiye bu konuda sonuna kadar haklıdır ve Suriye'deki rejimin bu hususta sabıkası büyüktür.
Yıllardır Suriye rejimi Türkiye'deki başta PKK olmak üzere terörist grupları destekliyor, Türkiye de Suriye'deki rejime muhalif grupları destekliyor.
AKP iktidarının Suriye konusunda yaptığı en büyük yanlış Türkiye-Suriye ilişkilerini "Erdoğan-Esed" meselesine indirgemesidir.
Esad, Suriye'nin gerçeğidir. Zira Esad ülkesinin topraklarının PYD/ABD'nin işgalinde olan %25'i hariç tamamının üzerinde hakimiyet tesis etmiştir. ABD'nin bile Cenevre'de Esad'lı geçişi öngören öneriler sunduğu haberleri geliyor.
Türkiye için gerçek sorun Esad'ın gitmesi-kalması değil ABD'nin bölgede PYD özelinde İsrail'e müzahir bir garnizon devleti kurma faaliyetidir.
Dört ülke de ABD'den rahatsız!
Türkiye bugün Suriye'de YPG/PKK ile mücadele ediyor. Türkiye'nin Rusya, İran ve ABD ile ilişkilerini de bu ülkelerin YPG/PKK ile olan ilişkileri belirliyor.
Şam'ın Türkiye-Rusya'nın İdlib mutabakatını "olumlu" karşıladığını açıklaması Türkiye/Şam yönetimiyle ilişkilerde önemli bir imkân da yaratmış bulunmaktadır.
Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte Suriye de ABD'nin PYD/PKK'yı kullanarak ülkeyi bölme operasyonundan rahatsızdır.
Suriye'deki Esad rejiminin ülkesinin bölünmesinden mutluluk duyması herhalde düşünülemez.
O halde bölge ülkeleri Türkiye, İran, Suriye, Irak ve Rusya'nın bu konuda el birliği, iş birliği yapmalarından daha doğal ne olabilir?
Nitekim Türkiye, bu bağlamda stratejisinin odağına ABD güdümlü PYD'nin bölgedeki otoritesinin kırılmasını koymuştur.
İran da bu konuda benzer görüştedir. Cumhurbaşkanı Ruhani üçlü zirvede aynen şunu söylüyor: "ABD'yi Fırat'ın doğusundan çıkmaya zorlayalım."
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da benzer şeyler söylüyor: "Suriye'nin toprak bütünlüğünün ana tehdidi Fırat Nehri'nin doğu kıyısından geliyor. Bu bölgede ABD'nin direkt kontrolünde bağımsız ve otonom yapılar kuruluyor. Bu haksız faaliyetin son bulması için çabalamaya devam edeceğiz."
Bölgede Türkiye'ye tuzak kuran ABD ile sorunu çözmek için nasıl bir diplomatik mücadele veriliyorsa aynı şeyi Türkiye-Suriye yönetimiyle de yapılmalıdır. Bu durum Türkiye'nin Suriye'de işini kolaylaştıracak, elini güçlendirecektir.
Bu şartlarda Türkiye'nin Şam yönetimiyle Rusya üzerinden iletişim kurmayı bir kenara bırakarak doğrudan Suriye merkezi hükümetiyle bir an önce iletişime geçmesi en akılcı siyaset olacaktır.