Rusya ile 2'nci krizin eşiğinden nasıl dönüldü?..
Türkiye'nin içeride ve dışarıda nereye doğru gittiğini anlamak, iktidarın ülkeye nasıl bir yön biçtiğini izlemek için artık Bakanlar Kurulu açıklamalarına, MGK bildirilerine, liderler zirvelerine, TBMM faaliyetlerine bakmak boş iş oldu!.. Bakınız saraydaki bilmem kaçıncı muhtarlar toplantısına, tüm şifreleri kırarsınız.
Emevi Camisi'nde Cuma kılmak, "Esed"i devirmek için bir zamanlar aslan kesilenlerin, El Bab, Rakka ve Halep için mangalda kül bırakmayanların nasıl geri vites yaptığını anlamak maksadıyla muhtarlar toplantıları eşliğinde Suriye'ye yakın plan yapalım. Bu arada, aşağıdaki satırlarda, sınırımızı ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesi ardından iki ülke arasında "normalleşen" ilişkilerde nasıl bir ikinci krizden dönüldüğünü de bulacaksınız. Saray-Kremlin arasındaki diplomasi trafiğinin perde arkası ile birlikte!.. Fırat Kalkanı operasyonunda ilerleyişimizin nasıl yavaşladığını belki de yarınlarda gerçekleşebilecek geri dönüşün sadece IŞİD hendekleriyle alakalı olmadığını da göreceksiniz!..
Saray'daki 32'nci muhtarlar toplantısında (dün) R. Erdoğan "Ah Halep" diye şiir okumadan önce haberlere; "Halep'te dün akşam Türkiye ve Rusya'nın arabuluculuğunda varılan anlaşma sonucunda, rejim güçleri ile muhalifler arasında ateşkes sağlanmıştı. Ancak Halep'in doğusundaki sivillerin ve muhalif güçlerin anlaşma kapsamındaki tahliyesinde gecikme yaşanırken; Anadolu Ajansı bu sabah ateşkesin rejim güçleri ve Şii milislerce ihlal edildiğini bildirdi" bilgisi yansıyordu. Ayrıca, Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa İşbirliği Departmanı Direktörü Andrey Kelin, "Halep konusunda karmaşık görüşmeler yapıldı... Anladığım kadarıyla Türkiye ile anlaşmaya varmak bizim için ABD ile anlaşmaktan daha dolambaçsız ve kolay oldu" sözleri çok dikkat çekiciydi.
Hafızalarımızı tazeleyelim;
Yanılmıyorsam, Ekim ayı ortasıydı. R. Erdoğan'ın 28'inci muhtarlar toplantısında şu sözleri çok tartışılmıştı;
"Dün akşam Putin ile bir görüşmem oldu ve bu görüşmede Halep'i konuştuk. Saat 22.00 itibarıyla orada hava bombardımanlarını durdurduklarını ifade ettiler. El Nusra'nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, El Nusra'yı Halep'ten çıkarma ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlama için bir çalışmanın içerisinde olalım diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük."
Sonra... Takvim yaprakları 29 Kasım'ı gösteriyordu. R.Erdoğan, İstanbul'da Parlamentolararası Kudüs Platformu Sempozyumu'nda, birdenbire hiddetleniverdi; "Devlet terörü estiren zalim Esed'in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil" dedi. Bu sözlerin arkasından Ankara-Moskova arasında baş döndürücü bir diplomasi trafiği başladı. Kremlin "tatmin edici bir düzeltme" istedi. Ankara ertesi gün (30 Kasım) yapılacak MGK toplantısını işaret etti. Rusya'nın talep ettiği düzeltme MGK bildirisine şöyle yansıtıldı;
"FIRAT KALKANI HAREKÂTI'NIN TEMEL HEDEFİNİN, HUDUT GÜVENLİĞİMİZİN SAĞLANMASI, ÜLKEMİZE YÖNELİK SALDIRILARIN ÖNLENMESİ, DEAŞ VE DİĞER TERÖR ÖRGÜTLERİNİN BÖLGEDEN TAMAMEN TEMİZLENMESİ OLDUĞU BİR KEZ DAHA BELİRTİLMİŞTİR.
SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ESAS OLMAK ÜZERE KARDEŞ SURİYE HALKININ VE BÖLGEDEKİ VATANDAŞLARIMIZIN GÜVENLİĞİ İÇİN, PKK/PYD-YPG UNSURLARININ TERÖR KORİDORU OLUŞTURMA HEDEFLERİNE İZİN VERİLMEYECEĞİ VURGULANMIŞTIR."
Açıklama, Kremlin'e Rusya Devlet Başkanı Putin'in önüne götürüldü. Üst düzey diplomatik kaynakların YENİÇAĞ'a verdiği bilgiye göre, Putin, "Bu olmaz. Tatmin edici değil. Erdoğan bizzat kendisi açıklık getirsin" dedi. Kriz büyüdü. Erdoğan ile Putin uzun bir telefon görüşmesi yaptı. Ve nihayetinde 1 Aralık'ta, 30'uncu muhtarlar toplantısında Erdoğan şunları söylüyordu;
"Fırat Kalkanı operasyonunun amacı, herhangi bir ülke ya da kişi değil terördür."
Hatırlanacağı üzere; Rus savaş uçağının düşürülmesi üzerine başlayan büyük kriz, Erdoğan'ın, Kremlin'e gönderdiği, ölen pilotun ailesinden özür dileyen ifadelerinin yer aldığı mektup üzerine normalleşme sürecine girmişti.
Böylece, sessiz ve derinden giden ikinci büyük kriz 3 gün içinde aşılmış oldu. Şimdi, Andrey Kelin'den yukarıda alıntı yaptığım sözlerine tekrar bakın lütfen!..
Sadece içeride değil;
Nerede kaldı Türk devletinin uluslararası saygınlığı ve etkisi?..
Ne oldu Rusya ve Suriye rejiminin Bayır Bucak Türklerine yaptığı katliamlar? Hatırlayan ve de hatırlatan var mı?..
Halep'teki Türk varlığı?.. Havuz medyası iş birliği ile pompalanan "ateşkesi Erdoğan sağladı" algı operasyonları ile yaşadıklarımızı unutacak mıyız?.. El Bab önlerinde "yerinde say"a devam mı edeceğiz?.. Yoksa, o topraklarda şehitler veren Türk askeri usul usul geri dönüş yolculuğuna mı başlayacak?.. Bu algı operasyonlarının altında gizli saklı nelerin pazarlıkları yapılıyor?.. Soydaşlarımızı aniden en yüksek sesle hatırlarken sonra neden derin bir hafıza kaybına uğruyoruz?..
Suriye'de bir gece ansızın yediğimiz hava baskını sonucu 4 kahramanımızı kimin şehit ettiği belirsizliği ortadayken... Rakka'da esir tutulan 2 aslanımızdan hâlâ bir haber alınamazken... Beşiktaş'taki kahpe saldırının arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkarılmıyorken...
Ahh Ankara!.. Ahh!.. Ah!..