Rus ve İran orduları Suriye’de konuşlanır ise
ABD, Türkiye ve diğer müttefiklerinin Suriye-Irak alanında IŞİD’e karşı başlatacağı operasyon bir çok açıdan belirsizlik içeriyor. Suriye’de ılımlı muhalif güçler diye anılan ve kim oldukları konusunda belirsizlik olan güçleri eğit-silahlandır konsepti ile sahaya sürüp IŞİD’i yenmek üzerine kurulu bu strateji, büyük zaaflar içeriyor. Bu politika sonuna kadar uygulanmaya çalışılsa da başarılı olması mümkün görünmüyor. Bundan dolayı, operasyon bir süre sonra (yaz 2016’da) çıkmaza girdiğinde Washington’da yeniş arayışlar başlayacak. Washington’da bazı çevreler, IŞİD’in yenilmemesini Esad rejiminin devam etmesine bağlayacaklar. Ankara’da AKP Hükümeti çevreleri, “Bakın gördünüz mü? Biz haklı çıktık. Aslında Esad rejimini devirmeliyiz” şeklinde bağırarak tekrar Suriye’ye yönelik bir savaşı gündeme taşıyacak. Bu arada ABD’de Obama’nın biten başkanlığı sonrasında yapılacak seçimleri Cumhuriyetçilerin kazanması durumunda Suriye devletine yönelik bir savaş ihtimali daha da artacak. İşte bu noktada Moskova ve Tahran Beşşar Esad rejimini yıktırmamak için Suriye’ye kara birlikleri yollamaya karar verirler ise ne olur? Rusların sadece Tarsus limanındaki gemileri ve askerleri ile Hizbullah birliklerine yardım eden İranlı özel harpçilerden bahsetmiyorum. Bahsettiğim bunun ötesinde iki ülkenin, kara kuvvetlerine mensup seçkin birlikleri. Böyle bir durumda AKP Hükümeti, bu iki ülke orduları ile savaşmayı göze alacak mı? Türkiye doğal gazın % 60’ını Rusya’dan % 10’unu İran’dan alıyor. İki ülke, sadece doğal gaz vanalarını kapatsalar Türkiye’de ekonomi büyük ölçüde durur.
Böyle bir ihtimal var mı? Ahmet Davutoğlu’nun bir süre önce CNN’de ’Suriye’de amaç Beşşar Esad’ı devirmek olur ise Türkiye kara birlikleri yollayabilir’açıklamasına Şam’dan önce Moskova ve Tahran’dan çok ağır ve sürekli açıklamaların geldiğini unutmayalım. Bu karşı açıklamaları Ankara’dan Erdoğan’ın İran dini liderini çok sert şekilde eleştirmesi ve Putin ile görüşmesi izledi. Eğer olaylar söylediğim şekilde kontrolden çıkar ise Türkiye, Kuzey-Doğu ve Güney’den kuşatılmış bir duruma düşer. NATO var, demeyin. Hiç bir Hollandalı veya Alman bu sürecin içine girmek istemeyecektir.
Öte yandan böyle bir gelişme tabii ki ABD-İran nükleer görüşmelerini sabote edecektir. İsrail, İran’ın nükleer tesislerine saldırı politikasını tekrar gündeme getirecektir. Halen bu politikayı desteklemeyen ABD, böyle bir gerilim olması durumunda İsrail’in İran nükleer tesislerini desteklemesine destek verecektir.
Orta Doğu tam anlamı ile kontrol dışına çıkacaktır. PKK ve IŞİD başta olmak üzere bir çok terör örgütünün bu kriz döneminde destek vereni ve manevra alanı artacaktır. PKK, kent eylemleri ile ülkeyi karıştırırken, ekonomi, bir kriz içine sürüklenecektir. Bu husus halen endişeli bir şekilde gelişmeleri izleyen Türk Milletinin sokağa çıkmasını tetikleyecektir. Bu krizi engellemek için daha fazla Suudi Arap kaynaklı borç ekonomimize aktarılacaktır. Orta Doğu’dan selefi akımlar Türkiye’ye akacak ve etkilerini artıracaklardır. ÇOK KÖTÜMSER OLDUĞUMU DÜŞÜNENLER: BU BİR KÖTÜ, HATTA EN KÖTÜ DURUM SENARYOSU ve olabilir.
Özetle: Türkiye için öncelik Esad’ın gitmesi değil, Suriye’de ve Irak’ta istikrarın sağlanması olmalıdır. Selefi akımların etkisi kırılmalıdır. Ankara’nın bu doğrultuda yapacağı en akıllıca iş, Başbakan’ın Şam’ı ziyaret etmesi ile başlayacaktır. Suriye ile ilişkiler hızla onarılmalıdır. Önce Halep ve çevresinde sonra Ayn el-Arap ve doğusunda Türkiye sınır bölgesinde muhalefetin hareket alanı ortadan kaldırılmalıdır. Suriye ordusunun evrensel insan hakları kurallarına uygun bir şekilde bu bölgede kontrolü tekrar elde etmesi sağlanmalıdır. Türkiye’de yaşayan 1.5 milyon Suriyeli mülteci, Suriye devletinin çıkaracağı bir genel af sonrasında ülkelerine dönmelidir. Suriye’nin yeniden inşasında Türk firmaları öncelikli şekilde iş almalıdır. Suriye’nin istikrarı, Türkiye’nin istikrarıdır. Aksi halde Suriye bölünme sürecine girer ise kopan her parçanın dalgaları, Anadolu coğrafyasına vuracak ve aşındıracaktır.