Rıza’nın heykeline gül koydu mu?
Ahmet Davutoğlu, Tunceli’de şunları diyemez miydi:
“Arkadaşlar, yüz yıllardır Dersim tesmiye olunan bu coğrafya isyanlarla, başıbozukluklarla, derebeylerinin zulmüyle, 19. yüzyıla girince misyonerlerin Hristiyanlaştırma taktikleriyle anıldı. Sizin için tek parti dönemi dahi büyük çaba harcadı; ’medeniyet’için ne gerekiyorsa, o zamanın şartlarında ne el veriyorsa yapılmak istendi. Ama eski düzeni devam ettirmek isteyen bir takım derebeyleri isyan ettiler. Mektep, yol, su, köprü, elektrik getirenlere saldırdılar. Askerleri katlettiler. Katı bir isyan ve o kadar katı bir bastırma oldu ki ölümler yüreğimizi yaktı. Bu yetmedi, isyanın başını çeken ve üstelik sıfatı ’Seyit’olan bir zat Fransa gibi, İngiltere gibi karıştırıcı emperyalistlere ’Dersim başkomutanı’imzasıyla mektuplar yolladı, yardım istedi. Hangi ülke böyle bir isyana hak verir ve hangi ülke, bir başka ülkenin istilâsını, isyancılara desteğini kabul eder?!
Derebeyliklerini, başıbozukluklarını sürdürmek isteyenlerin başkaldırıları yüzünden kimileri babalarını, kimileri, analarını, kimileri çocuklarını kaybetti; belki aileler toptan yok oldular, sürüldüler. Ele geçince, A. Öcalan gibi, son umut ’Ben de Türk’üm.’ diyen Rıza’dan önce oğlu asıldı ve Rıza ölmeden öldürüldü! Keşke bunlar olmasaydı. Biz geçmişten ders çıkardık. Kanun ne ise uygulamalıyız; ama katil de olsa, zulümkâr da olsa onun bir ’insan’olduğunu idrak etmeliyiz. Cezalandırılacak kişi, herkesin hak vereceği şekilde cezalandırılmalıydı.”
Oysa Ahmet Davutoğlu Tunceli’de ne dedi:
“’Oğlumu benden sonra asın’diye yalvaran bir babanın, Seyit Rıza’nın gözü önünde oğlunu asan bir zihniyet zalimdir. Biz yüzleşiyoruz ve söylüyoruz. Size zulmedildi ve ayıp edildi. Sezen Aksu’nun ’hadi gülümse bulutlar gitsin’şarkısını biliyoruz. Ama onun arkasında Kemal Burkay’ın olduğunu öğrenmemiz zaman aldı. Bizim davetimizle geldi. Toprağını terk etmiş kim varsa kapımız onlara açıktır.”
Bu konuşmayı yapan zattan Rıza’nın Dersim Meydanı’ndaki heykeline çelenk koymasını beklersiniz, değil mi?! Koydu mu, koymadı mı bilmiyorum!
Rıza’nın neden asıldığı anlatılmadan böyle konuşursanız karşımıza ne çıkıyor?
Mazlum Seyit Rıza! Adamcağızın hiç günahı yok!.. Pîr-i fâni... “CHP zulmü” onu ipe götürdü!
Diğer bahsettiği Kemal Burkay’ı araştırın; ne yapmak istemiş? “Sosyalist [komünist] Kürdistan” sevdasına düşmüş. Kanunlara aykırı. Ceza alacağını anlayınca pırrr... Yurt dışına!..
Şu kesin: Neo İslâmcı kesim “Türk Devleti” yle savaş hâlinde...
Seyit Rıza’nın cezalandırılış şekline karşı çıkarsın; hatta, 70’inden sonra asılmasını tenkit edersin ve hele oğlunun idamını asla kabul etmediğini söylersin. Kimse babasının cezasını, hem de babasından önce oğlunun çekmesine razı olamaz. Bunlar konuşulur, tartışılır ama bir gerçek var ki -yukarıda sıraladık- adam isyankâr ve hain. (Başka ülkenin ülkemizi istilâ etmesini isteyene daha ne denir!) Hangi devlet buna razı olur?
Neo İslâmcılar umutsuz vak’a... Muhalefet partileri, ülkesine sahip çıkan, millî birlik isteyen aydınlar mutlaka seslerini yükseltmeli, neo İslâmcıların ve onların iş birlikçilerinin yüzlerindeki maskeleri yırtmalıdır.