Rahmi Koç: "En iyisi akıllı diktatörlüktür!"
Hüseyin Yöndem yazıyor:
"Yazılarınızı takip ediyorum. 15 yıldır ne oldu ne bitti, bunları anlamak için Koç ailesine, başka ailelerle arasındaki iş ve kazanç ilişkilerine bakmak gerekir. O zaman Türkiye'deki hiçbir gelişmenin sürpriz olmadığı anlaşılır. Medyanın kontrolü de dahil...
Rahmi Koç'un 30 Aralık 2004'te Hürriyet'te çıkan sözlerini hatırlatmak isterim. Koç, 'Türkiye için en iyisi akıllı diktatörlüktür, ikinci en iyi ise başkanlık sistemidir.' diyordu! Bugün yapılan nedir?
Bunu söyleyen kişi öyle sıradan biri değil. İki yıl önce Bilderberg toplantılarına başkanlık yapan, kuruluşun geçici başkanlığını da yapan bir kişi... Anlaşılan, Türkiye için onlar açısından akıllı kişi bulundu ve şimdi sıra başkanlık sisteminde! Yani Batı cephesinde yeni bir şey yok."
***
Peki Rahmi Koç tam olarak o konuşmada ne demişti? Onu da hatırlatayım:
Rahmi Koç, Winston Churchill'in, "Demokrasi en fena idare tarzının en iyisidir. En iyi idare tarzı diktatörlük... Akıllı diktatörlüktür" sözlerini hatırlatarak "En iyisi akıllı bir diktatör. Ama bu devirde mümkün değil. İkinci en iyi ise başkanlık sistemi... Bu sistemde, hukukunuzun çok iyi çalışması lâzım... Bence Türkiye'nin en büyük sorunu hukuk sistemini muntazam çalıştıramamasıdır" demişti.
Rahmi Koç, "Dünyanın var olan tablosunda Türkiye'ye 50-100 yıl içinde biçtiğiniz rol nedir?" sorusuna da bir padişah fıkrasıyla cevap vermişti:
"Padişah demiş ki, 'Benim deveye konuşmayı öğretene bin altın veriyorum. Öğretemezse kellesini keseceğim.'
Adamın biri çıkmış 'Ben on senede öğretirim deveye okuma yazmasını' demiş ve altınları peşinen almış. Arkadaşları, adama 'Devenin öğreneceği yok. Deli misin?' diye sormuş. Adam cevap vermiş '10 senede ya deve ölür, ya padişah ölür, ya da ben ölürüm.' Ekonomistlere sorduğunuz zaman en güç sual gelecek seneyi söylemektir.'
Koç, şöyle devam etmişti:
"Allah herkese bir el vermiştir, kâğıt oyununda olduğu gibi, her ülke o eli iyi oynamak mecburiyetindedir. Biz elimizi şimdiye kadar iyi oynayamadık, büyük fırsatlar kaçırdık. Bundan sonra elimizi iyi oynayabilirsek dünyada bir yerimiz olur. Yoksa gelişmekte olan bir ülke olarak kalırız."
***
"Türkiye'de olan bitenin arka planında ne var? Devletin sigortaları neden attı? Neden kuvvetler ayrılığı olmayan bir başkanlık sistemine yani diktatörlüğe geçişe evet dediler?" sorularının cevabı bu sözlerde var gibi görünüyor. Ne dersiniz?
***
Devamlı hain ilan eden bir çark var!
Murat Ünsaldı, özetle, "Son yıllarda milliyetçi siyasette ortaya çıkan bir hastalığı, siyaseten kendileri gibi düşünmeyen Türk milliyetçilerini 'hain' ilan etme hezeyanlarını büyük bir acı ve üzüntüyle izliyorum. "Tekfir" etme, yani siyaseten kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları "kâfir" ilan etme hezeyanı Haricilerle başladı. Selefi düşüncede evrilerek günümüzde İslâm dünyasının kanayan yarası haline geldi. Temenni ederim ki birleştirici olması gereken milliyetçi siyasetçiler, böylesi hezeyanlarla bizim Haricilerimiz olarak tarihe geçmez." diye yazmış.
***
Aslında milliyetçi siyaset içinde hain ilan etmeler bir hastalık değil, kuraldır! 36 yaşındayken trafik kazasında kaybettiğimiz rahmetli Ali Metin Tokdemir, 1991 yılında çalıştığım gazeteye ziyaretime gelmiş ve mevcut sistemin her dönemde birilerini hain ilan ederek ayakta durabildiğini, gerçekleri anlayanların tasfiye edilmeye mahkûm olduğunu söylemişti. O sıralarda bir yıldız gibi parlayan Tokdemir'in gönüllerdeki yükselişini hazmedemeyenler onun hakkında tezvirat yapıyordu. Bunun sebebini sorduğumda yukarıdaki cevabı vermişti. Allah rahmet eylesin...