Pusuda bekletilen eski karanlık!..
Barbarlığın en kanlı versiyonu olarak hiç umulmadık zamanda, şoke edici halde, adeta bir "yok edici" güç olarak ortaya çıktılar!.. Hem de en kaotik coğrafyanın uçsuz bucaksız çöllerinde!..
"Selefi" terörizminin ilk "cihad" hücreleri işte o acımasız lejyonlardan oluştu... Nereden geldikleri, nasıl toplandıkları, nasıl organize oldukları net olarak saptanamadı ama "hayalet" (!) komutanların stratejileriyle Ortadoğu'nun adeta seyyar cellatlarına dönüşüverdiler!..
Zaman zaman dikkat çekmiştik; "El Kaide" adı altında faaliyet gösteren sözde "şeriatçı" cinayet şebekeleri başta ABD ve destekçileri olmak üzere emperyal güçlerin Ortadoğu'yu insansızlaştırarak-sindirme ve yavaş yavaş parçalama operasyonunda "süpürme" görevi de üstlendiler...
Irak'tan başlayarak tüm Ortadoğu'yu kısa sürede cehenneme çeviren planlı-programlı Körfez Savaşı'nın ardından Saddam Hüseyin de idam edilince, dehşetin boyutları onların eliyle tüm insanlığı kaygılandıracak hale geldi...
İşte o acımasız gruplar Irak'ın geleceği belirsizleştikçe, ülkenin neredeyse yarısında kalabalık hücreler halinde görüldüler, motorize ekiplerle köyleri, ilçeleri ve hatta Musul gibi devasa kentleri bile işgal ettiler... Hiç kuşkusuz dehşetle ve insanlığı utandıracak katliamlarla!!!
Çünkü, sözde "Din adına, şeriat adına" hareket ettiğini öne süren o terör örgütü yüzünden ne tuhaftır ki, Müslümanların en yoğun olduğu bir coğrafyada hep masum Müslümanlar katledildi!..
Hem de; ölenin de öldürenin de "Allahü ekber "diye tekbir getirdiği bir çelişkiler karanlığının öfke dolu girdabında yaşandı tüm acımasız katliamlar!!!
Güçleri yalnızca din sömürüsünden, askeri ekipmanlarından ya da manevra kabiliyetlerinden kaynaklanmıyordu... Korkuyu; kan saçarak, kitleler üzerinde dehşet uyandıran eylemler yaparak da hakim kıldılar!.. Hem de inanılmaz bir hızla büyüyerek, pervasızca ve insafsızca yayılarak...
Kılık değiştiren vahşet!..
Nihayetinde Irak ve çevresi emperyal planlar uğruna karıştırıldıkça onlar daha da büyüdüler, palazlandılar ve sonra kendilerine göz yuman "koca Amerika"yı bile Bağdat sokaklarındaki çatışmalarda neredeyse dize getirecek güce ulaştılar...
Sonuç; en az 3 bin Amerikan deniz piyadesinin ölümü, binlercesinin de yaralanması!.. Ve katledilen yüzbinlerce askerle sivil Iraklı...
İşte onlar kapkara kıyafetleri ve ürkütücü sakallarıyla dehşet uyandırmadılar yalnızca... İnsanın kanını donduran vahşice eyemlerle de yetinmediler...
Aynı zamanda sokaklarda, çocukların önünde topluca katliamlar yaptılar, acımasızca kafa ve kol kestiler, insanları canlı canlı binalardan attılar, kafeslere kilitleyerek havuzlarda boğdular ve en sonunda zincirleyerek canlı canlı yaktılar!..
Peki; yukarıda aktarılan dehşet manzaralarının kiralık figüranları olan "El Kaide"ciler nerede şimdi?.. Nasıl oldu da bir anda kayboldular ya da "Selefi" ideolojisinin başka türevleri olarak neden kılık değiştirdiler?..
Bir zamanlar Irak'ta çoluk çocuk demeden insanlığa cehennemi yaşatan, 11 Eylül 2001'de ABD'deki İkiz Kuleler saldırısıyla 3 bini aşkın kişiyi katleden ve İstanbulda 15-20 Kasım 2003'de, dört hedefe intihar saldırıları düzenleyerek 60'tan fazla yurttaşı öldürünce hedef tahtasına konulan El Kaide nereye gitti acaba?..
Nasıl oldu da Türkiye'nin çeşitli kentlerinde yüzlerce sivili ketleden, çatışmaya girdikleri onlarca polisi şehit eden El Kaide hücreleri Suriye meselesi çıkar çıkmaz ortadan kayboldular?..
Şiddetin hazır kıtası!..
Sinsice örgütlenmeleri, terörün dehşet manzaralarını ve bir şiddet sarmalının gizemli yokoluşunu (!) neden mi anımsattık acaba?..
El Kaide Irak'ta önemli ölçüde enterne edilirken ve dinci militanların artık sesleri pek fazla çıkmazken, örgütün dayandığı "Selefi" ideolojisinin yeni türevleri olan şeriatçı örgütler Suriye'de de ürkütücü eylemlere imza attılar...
Ve ne ilginç ki, tam da "Zeytin Dalı Harekatı"nın başlamasından kısa süre önce onlar da ortadan yok oldular!!! Hem de, tıpkı çıkış noktaları olan El Kaide'de olduğu gibi, gizemli biçimde!..
Kimileri, "El Kaide ya da IŞİD zaten ÖSO adı altında Suriye'de halen faaliyet gösteriyor" diyebilir ama yazının başından itibaren nakledilen manzarayı bu nedenle anımsatmadık... Peki, neden?..
Bu sorunun yanıtı için İran-ABD-Türkiye hattında, "IŞİD" için dillendirilen kaygıların 14-16 Şubat arasındaki 3 günlük kronolojisine bakmak gerekiyor;
14 Şubat... İran resmi ajansı IRNA'ya göre, İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, AB Dışişleri Komisyonu Başkanı David McAllister'la Tahran'da yaptığı görüşmede;
"Afganistan'daki terörizmin (El Kaide) temelleri 30 yıl önce CIA yardımıyla Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından atıldı. ABD, IŞİD militanlarını helikopterlerle Afganistan'a taşıdı" dedi...
15 Şubat... Washington, Zeytin Dalı Harekatı'nın IŞİD'le mücadeleyi olumsuz etkilediğini iddia ederken, ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli'yle görüşmesinde, Türkiye'den IŞİD'le mücadeleye "odaklan"masını istedi.
16 Şubat... Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ABD yetkililerinin "IŞİD'le mücadeleye odaklanalım" sözlerinin arkasında örgüt üzerinden yeni bir oyun tezgahlanması olduğunu belirterek, "Bu bölgede kim ne yapıyor, ne yapmak istiyor hepsini çok iyi biliyoruz" dedi.
Bozdağ'ın şu sözleri ise yazının başındaki "El Kaide yeni kılığıyla yolda mı" şeklindeki kaygıya dikkat çekiyor;
"IŞİD bölgedeki siyasal hedeflerin hayata geçirilmesi için kullanılan bir alettir. IŞİD yeniden Rakka'ya doğru, şuraya doğru gidiyor' diye, 'IŞİD yeniden palazlandı' demek için önümüzdeki günlerde yeni senaryolar ortaya çıkabilir."
Evet; IŞİD'in de tıpkı El Kaide gibi bir anda ortaya çıkıp bir anda kaybolması nasıl kuşku çektiyse, örgütün tam da sınır ötesi operasyon sürerken yeniden gündeme getirilmesi de o kadar kuşkuludur!!! Velhasıl, Türkiye işte bu nedenle de tüm kaygılarında ve kuşkularında haklıdır...