"Tanırım, iyi çocuktur"
Başbakanımız ne de hassas... O rezil bildirinin altına imza attıktan sonra bir sendikada dozajı daha da yükselten üç akademisyenin tutuklanmasından pek rahatsız...
Önce konuyla ilgili Başbakan Davutoğlu ne buyurmuş ona bakalım: "Herhangi bir hukuki zorunluluk yoksa, insanların tutuklu yargılanmalarına karşıyım. Düşüncenin hiçbir türüne sınır getirilmesini kabul edemem. Boğaziçi Üniversitesi'ndeki o akademisyen geçmişte başörtü yasağına da karşı çıkan bir isim. Onunla ilgili olumsuz kanaatim yok. Aksine özgürlükçü tutumunu duymuş olduğum bir isim. O parçalanmış bedenleri gördükten sonra hâlâ bir akademisyen o bildiriyi PKK'yı eleştirmeden okuyorsa, ben onunla ayrı bir düzlemde tartışır, mücadelemi veririm. Hukuki konu ayrıdır..."
Evet, hukukî konu ayrıymış... Öyle ya, yargılamayı yapan yer adliye değil, zahire borsası!.. Ortada suçu inkâr eden yok ama o suçu savunan suçlunun tutuklanmasına içi burkulan bir Başbakan var!..
Bu tutum adil yargılamaya müdahale midir, önemli değil!.. Sanıkla ilgili olumsuz kanaati yokmuş... Size ne? Şahit misiniz? 'Eski' amiriniz Ergenekon savcısıydı, yoksa siz de bu mahkemede avukat mısınız? Mahkeme sizden gazeteciler aracılığıyla görüş mü istedi? Bir Başbakan'ın devam eden dâvâyla ilgili bu tür açıklamaları ne derece hukukîdir?
***
BDP'nin siyaset akademisinde dersler veren Prof. Dr. Büşra Ersanlı, KCK dâvâsı kapsamında 2011'de tutuklanmıştı... İsnat edilen suç KCK üyeliği ve yöneticiliğiydi...
Ahmet Davutoğlu o zaman Dışişleri Bakanı ama yine çok hassastı!.. Büşra Ersanlı'yı cezaevinde ziyaret ettiğini söyleyen gazeteciye "Bir daha giderseniz benim selâmımı söyleyin" diyor ve röportaja devam ediyordu: "Büşra Hanım, 28 Şubat'ta da çok demokrat bir tavır almış bir akademisyendir. Terörist olduğuna inanmıyorum..."
Ersanlı etrafında 'eski İstanbullu beyaz sosyalistler'in ağırlıkta olduğu güçlü bir lobi oluşmuştu... Medya yoluyla eski dâvâ arkadaşlarını bir güzel sarıp sarmalamışlar, işi kampanyaya dökmüşlerdi... Buna dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun 'kefalet'i de eklenmişti... Birkaç gün sonra Ersanlı cezaevinden tahliye edilmişti... Üstelik KCK'lılara neredeyse spor veya briç kulübü üyesi yapılacak ve onları dışarı salacak 'çözüm süreci' henüz başlamamışken!..
***
Şemdinli'de kitapevini bombaladığı iddiasıyla Ali Kaya isimli bir astsubay yakalanmıştı... Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt o astsubayla ilgili olarak kendisine sorulan soruya "Tanırım, iyi çocuktur" şeklinde bir cevap vermişti ve yer yerinden oynamıştı...
İçerikten vaz geçtik, yargılamaya müdahale anlamında teknik olarak ne fark var Büyükanıt'ın söyledikleriyle Davutoğlu'nun söylediklerinin? Büyükanıt geçmişte yanında bulunan astsubayına sahip çıkarken ağır saldırılara maruz kalmıştı... Peki bugün Davutoğlu'nun yaptığına ne demeli?
***
Brüksel yeni patlatıldı... Çıksın Belçika'da akademisyenler, Belçika devletiyle IŞİD'i 'iki taraf' gibi göstersinler... Belçika devletini 'halkına zulmeden' devlet gibi sunup, 'barış' için operasyonları durdurmasını teklif etsinler bakalım edebiliyorlar mı?
Hadi içlerinden edenler çıktı diyelim... Acaba Belçika mahkemeleri bu eylemi 'düşünce özgürlüğü' olarak mı değerlendirir? Sonrasında Belçika Başbakanı mahkemelerin tutuklama kararını eleştirmeyi aklından geçirebilir mi? Geçirirse o makamı bir daha görebilir mi?
Düşünebiliyor musunuz, ABD'de akademisyenler veya başkaları El Kaide'yle empati yapmayı savunacaklar!.. Fransa'da Paris saldırılarını yapanlara göğüs gerecekler, devletleri terör örgütleriyle 'iki taraf' gibi gösterecekler, o 'iki taraf'tan sadece devletleri suçlayıp, "Bu suça ortak olmayacağız" diye bildiriler yazıp okuyacaklar ve o devlet tarafından bırakın tutuklanmayı, maaş almayı sürdürecekler!..
Oralarda buna fantezi bile denmez!.. Bu herhalde ancak bizde olur ve onun için bu hâldeyiz... Soralım yine: Onlarınki devletse bizimki ne? Bizimki devletse onlarınki ne?
Ve özlenen 'hukuk devleti' adına bir soru daha: Onlarınkiler Başbakan veya Başkan'sa bizimkiler ne? Bizimkiler Başbakan veya Başkan'sa onlarınkiler ne?