Pırasa, kapuska ve cezaevi
Tarihe 117. Dönem olarak geçen yedek subay adaylarından biriyim. Eğitimi, Cumartesiler de dahil tam 6 ay sürdü. Merhum Uğur Mumcu'dan, Eurovision'un unutulmaz sunucusu Bülent Özveren dahil pek çok ünlümüz vardı. Efes Pilsen'in kurucularından Pano Natof, Erzurum Valisi Recep Birsin Özen'e kadar epeyi şöhretle birlikte yaşadık. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin müdürü Cem Çapanoğlu ise iaşe subayımızdı. Hiç bir yerde böylesi kötü yemek görmedim, yemedim. Askeri havaalanındaki fırından pide-lahmacun, kantinden depremde hibe olarak yollanan İsveç balık konservelerinden satın alıp karnımızı doyururduk. Rezillik listemizdeki ilk 2 sıraya kapuska ve pırasayı oturturduk. 10'ar kişilik karavanalar kaşık girmeden doğrudan çöpe giderdi. Şimdi bunlar nereden aklıma geldi diye sorarsanız Barcelona - Leicester City maçında gördüğüm Polonyalı futbolcu Kapuska'yı gerekçe gösterebilirim. Adı her geçtiğinde Tuzla Piyade Okulu'nun rezil yemeklerini -Allah aratmasın- hatırlayıp durdum.
Şikayet ve sonumuz
Okul Komutanı Tümgeneral Mustafa Fethan'ın yemeğe geleceği duyuldu. Bizim mangadan Avukat Fuat Demirel, "Şikayet edelim" dedi. İsyan oy birliğiyle onaylandı. Fethan Paşa'nın kontrolleri bitti ve yerinden kalktı. Kıpırdamadığımızı görünce garipliği sezdi. Yanımıza geldi. Öğrenci alayının komutanı albay başına gelecek felaketi anlayıp perdelemeye çalıştı. Bir yandan da eliyle koluyla, "defolun gidin" işaretleri yapıyordu. Fethan'ın, "Hayrola çocuklar" demesi üzerine açtım ağzımı yumdum gözümü. Paşa kesmeden dinlerken bir yandan da albaya bakıyordu. Sonunda kafasını salladı ve tek kelime etmeden çekip gitti. Sonuçta öncelik bende olmak üzere hapise atıldık. Okey taş ve tahtalarını hazır bulduk. Oyun, gırgır ve şamatayla 2 gün geçirdik. Herkes çamurda eğitim yaparken mutlu azınlıktık. Tam taşların dağıtıldığı anda kodesin sürgüsü açıldı. Bir astsubay hışımla içeri daldı, "Burhan Ayeri kim?" diye bağırdı. "Benim hayrola" deyince, "1. Ordu Komutanı geldi, seni görmek istiyor"u söylerken neredeyse yere düşecekti. Sizi daha fazla yormadan ziyaretçimin adını söyleyeyim; Orgeneral Faik Türün. Dünya gazetesinde çalışırken tanışmıştım. Herkesin ödünün patladığı komutan beni çoksevmişti. Gayet sakin bir tonla astsubaya, "Gelmiyorum" dedim. Şaşkınlıkla baktı, fırladı gitti. Kısa süre sonra yanında ipimizi çeken alay komutanıyla geri döndü. Yalvar yakar beni alıp Türün Paşa'nın yanına götürdü. Bizdeki muhabbete tanık olan okul komutanı ve yardımcıları "havan takımımı" dokunulmaz ilan etti. Futbolcu Kapuska'dan yiyecek olanına, oradan da 1972'lere döndük. Aslında askerlik anıları bitmez. Bir gün de size yemekhane nöbetimi anlatırım. Bunun ilginç yanı, benden sonra yedek subay öğrencilerinin değil nöbet tutması, mutfağa girmesi bile yasaklandı.
Hafif işler
Para Odası'nı sırf Tamer Karadağlı'nın son halini görmek için izledim. Ona felaket haberlerime, saçlarımın döküldüğünü söyleyerek başlayacağım. Sunumu ise Selçuk Yöntem'in çok gerisinde. "Programların formatı ayrı" diyerek savunma yapmasınlar. Yarışmacıların bazıları da handikap. Kendini Türk değil de Kapadokyalı diye tanıtan Hüsrev'in hali perişanlıktı. Para için az daha kızkardeşini dövecekti. Hüsrev bu tonla merhum Gültekin Alpay kadar rahat at yarışı spikerliği yapabilir. Ellerini kullanışı dahi aynı. Yarışmanın sorularını hazırlayan ekibin başarısını atlamayalım. "Türkiye'de Fatma isimli kaç kişi var?" çok iyiydi. Bu sayının milyona ulaşması beni şaşırtmadı. Ataninem "Fatma Seher", kayınvalidem "Fatma Özkoç" gerisini hesap edin... Her ikisine de rahmet diliyorum.
- - -
İrem Derici'nin burnuna halka takmış hali iğrençti. Yanında def çalan eksikti. Yılmaz Morgül'ün normal gözlüklü halini beğendik. Ceket ve papyonu güzeldi. Sanırız pantolonu Portekizli futbolcu Meireles'ten emanet almıştı.