“Pardon, Mağcan ne demek?”
“Pardon, Mağcan ne demek?”
Mağcan Cumabay Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra ülkesini dolaşarak toplayabildiği para ve değerli eşyaları Moskova’da Atatürk’ün Büyükelçisine teslim eden ve yazmış olduğu “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiir ile Türkiye-Kazakistan kardeşliğinin simgesi haline gelen vatanperver Kazak şairidir. Anlaşılması ve anlatılması gereken bir Türk aydını olarak Mağcan’ı daha yakından tanımalıyız. Çarlık Rusya’sının işgal günlerinde dünyaya gelen Mağcan Cumabay milli kültür üzerindeki baskı ve yasakların yoğun olduğu bir dönemde büyümüş ve eğitimini sürdürmüştür. 1910 yılında Galiya medresesine girmiş ve ihtilalin başladığı 1917 yılına gelindiğinde bağımsızlık sürecinde büyük payı olan Alaş siyasi hareketinin kurucuları arasında yer almıştır. 1920’li yıllar diğer Kazak aydınları gibi Mağcan için de oldukça sıkıntılı geçmiştir. Bu süreçte eşini ve oğlunu kaybetmesine rağmen Kazak milli kültürünü korumak adına önemli mücadeleler vermiş ve 1929’da ikinci kez tutuklanmıştır. 1936’da serbest bırakılan Mağcan’ın vefatı da yaşamı gibi olağanüstü koşullarda gerçekleşmiştir. Cumabay, 1937 yılında Stalin yönetiminin “Ya, Muhtar Evezov’u tutuklamamızı sağlayacak bilgiler vereceksin, ya da seni tutuklayacağız” şantajıyla karşılaştığında ikinci yolu seçmiştir. Bu kararla tutuklanan Mağcan iki kez sorgulanmış ve 11 Şubat 1938 tarihinde idam cezasına çarptırılarak kurşuna dizilmiştir. Kararın çarpıcı yanı ise idama esas olacak sorgulamalardan ikinci ve sonuncusunun 20 Şubat 1938’de yapılmış olmasıdır.
Başvuru hiçe sayıldı?
Yıllar sonra Mağcan’ın “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiirine Feyzullah Budak tarafından cevap niteliğinde yazılan şiir, Türkiye-Kazakistan dostluğunu nesillere anlatmak için Milli Eğitim Bakanı Şamşa Berkimbayeva’nın önerisi üzerine Kazakistan’da ders kitaplarına konuldu. Bu kararın Türkiye’de de uygulanması için o dönem Milli Eğitim Bakanı olan Erkan Mumcu’ya sunuldu. Ancak hiçbir sonuç alınamadı. Ardından aynı teklif Hüseyin Çelik’e de gönderilmesine rağmen cevap bile verilmedi. İşin hazin tarafı Türk Dünyasına önemli hizmetleri olan Feyzullah Budak’ın beni arayarak anlattığı şu olaydı. Kazakistan’ın Bağımsızlık Günü resepsiyonunda iki beyefendi yaklaşarak tanışmak ister. Kartvizitlerine bakıldığında Türkiye’de Türk Dünyasıyla ilgili yeni ve büyük bütçeli bir kurumun iki üst düzey yöneticisi... Elçilikten bir yetkili Budak için “Mağcantanuuşu” ve “Mağcanzertteüşü” sıfatlarını kullanır. Türk Dünyasıyla alakalı bu yüksek bürokrat arkadaşlar Kazakistan Türkçesi bilmedikleri için o sözlerin “Mağcan Bilimci” ve “Mağcan Araştırmacısı” anlamlarına geldiğini açıklamak zorunda kalırlar. Ardından bir de “Pardon, Mağcan ne demek?” diye sormazlar mı? Belli ki efendiler Mağcan Cumabay ismini ilk kez duymuşlar. Elbette ki bilmemek değil öğrenmemek ayıp... Ancak çalıştıkları kurum ve görevleri itibariyle Kazakistan Türkçesinden ve Mağcan Cumabay’dan bihaber insanların böylesine önemli bir misyonda konumlandırılması Türk Dünyasına ne gibi bir katkı sunabilir?
Mağcan için İstiklal’e
Aradan geçen sürede Kazakistan’da Mağcan ile alakalı bir film çekildi. Filmin Türkiye galası bir dönem birlikte görev yaptığımız Feyzullah Budak’ın gayretleriyle bugün saat 18:00’de İstanbul’da İstiklal Caddesi’ndeki Ses Tiyatrosu’nda yapılacak. Filmin ardından Mağcan’ın Türkiye’deki kardeşlerine yazdığı şiir ve ona verilen cevap sanatçılar tarafından seslendirilecek. Eğer önemli bir işiniz yoksa Mağcan için orada olmanızı salık veririm.