Orta Doğu yıllardır "içinden çıkılmaz" bir baş belası!
"İçin için yanan", "ateş topu", "pimi çekilmiş bir bomba" gibi sıfatlarla anılan Orta Doğu'nun çok uzun yıllardan beri, dünya için bir "baş belası" olduğu ve uzun süre bu sıfatını koruyacağı artık tartışılmıyor.
Sadece kapsadığı sancılı topraklarda çekilen acılar çekiliyor ve sorunlar sıralanıyor.
Gerçekten de; her zaman belirttiğimiz gibi, Orta Doğu içinden çıkılmaz bir tuzaklar yumağı kimliğini asla yitirtmiyor.
Nitekim, Değerli hocamız rahmetli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın, "Orta Doğu'nun Kara Kutusu" kitabımızda yazdığı geniş önsözde bu durum ayrıntılarıyla dile getiriliyor:
"Bu satırlarda çizmeye çalıştığım tablonun, dünyamızda tek istinası vardır: Orta-Doğu bölgesi. İkinci Dünya Harbi bitti, Kore ve Vietnam savaşları sona erdi; Sovyet Bloku dağıldı fakat Orta Doğu bölgemizdeki savaşlar, çatışmalar, iç harpler, Afganistan'dan, Irak ve Suriye'ye kadar halen devam ediyor, yüz binler hayatlarını kaybediyor, dünün muhteşem ilim, kültür, medeniyet şehirleri harabeler, yıkıntılar haline dönüşüyor. Türkiye'mizin de içinde bulunduğu bu bölgede dikta, petrol ve İsrail faktörleri oldukça barış ve istikrarın daha uzun süre halklarımızın özlemleri olmaya devam edeceği görülüyor."
Bir başka değerli hocamız, Tayyar Arı'nın, kısaca "Orta Doğu" diye tanımladığımız muazzam eserinin girişindeki ilk satırları kullanmaktan gurur duyduğumuzu belirtmemiz gerekiyor;
"Sadece coğrafya olarak değil, siyasi olarak da genişliği olan, pek çok bilinmezlerin, karmakarışık ilişkilerin, sorunların ve çatışmaların, ihanetlerin ve dostlukların, birleşme adına yapılan ayrışmaların, homojen zannedilen heterojenliğin, tam olarak kavranamadığı için bazılarınca kaynayan kazan, bazılarınca bataklık olarak tanımlanan, bazılarına göre istikrarsızlığın ve geri kalmışlığın bazılarına göre petrolün ve zenginliğin merkezi olan Orta Doğu, üzerine çok şey söylenen ama çok az bilinen bir coğrafyadır.
İnsanlık tarihi burada başlayıp burada devam etmiştir.
Tarihsel olaylara yön veren gelişmeler burada yaşanmış, geleneksel ve modern imparatorluklar için üzerine mücadele edilmeye değer bulunmuş, her şeye rağmen vaz geçilememiştir.
Böylesine tarihsel, kültürel ve toplumsal birikimi zengin ve böylesine ekonomik, stratejik ve siyasal açıdan önemli bir bölge hakkında söz söylemeye kolay gibi gözükse de üzerine yazı yazmak gerçekten oldukça zor. Aslında zor olduğu detaylara indikçe anlaşılıyor."
Orta Doğu'yu tam anlamıyla izlemenin, kavramanın anlatmanın ve algılamanın çok güç olduğunu peşinen kabullenmek icap ediyor.
Gerçekten de, Orta Doğu'da sorunlar ve olaylar sürekli değişiyor.
Nitekim, Dışişleri eski bakanlarından rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil'in meşhur "Körfez ziyaretleri"nin birinden dönerken uğradığımız Beyrut'ta Dışişleri eski bakanlarından ki o zamanın Büyükelçilerinden Vahit Halefoğlu'nun tatlı sohbetlerinin birinde dedikleri zihinlerden hiç çıkmıyor:
Halefoğlu "Bak Kenan Beyefendi, Orta Doğu'ya yaptığımız ziyaretlerin çoğuna gazeteci olarak katılıyorsunuz. Haberleriniz ve yazılarınız çok dengeli. Ne var ki, bu ortamda her zaman hata yapılabilir. Hiç unutmam, Beyrut'a henüz yeni tayin edilmiş bir diplomatken, akrabam olan Lübnan'ın Başbakanı daha göreve başlar başlamaz bir tavsiyede bulunmuştu; (Bakanlığa raporlarını verirken çok dikkat etmelisin. Zira, raporunda bahsettiğin husus, daha telgrafın Ankara'ya gitmeden, değişiveriyor.)"
Orta Doğu'nun hali perişanlığını yansıtan bu birkaç satır bile her şeyi sanki anlatıyor.
Unutulmamalıdır ki, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde kurulmak istenen Kürt ve terörist devletçiklerin sayısı gittikçe artıyor.
Ne var ki, bu gelişmede Irak ve Suriye'nin yanı sıra en fazla zarar görecek hatta toprak bütünlüğü tehlikeye girebilecek ülkenin Türkiye olacağı da hiçbir zaman akıllardan çıkmıyor.
NOT: Değerli okurlar ve sevgili dostlarım; her yıl olduğu gibi; affınıza sığınarak ve özür dileyerek dört hafta yazılarımla huzurlarınızda olamayacağımı saygılarımla belirtiyorum.