Ölümün telafisi var mı Binali Bey?
Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar karşısında, birlik olmak gerekir. Millî birlik ve beraberliği sağlamak ise en başta Cumhurbaşkanı'nın ve siyasi iktidarın görevidir.
Cumhurbaşkanı, millî birlik ve beraberliğin uluslararası düzeydeki teminatı olan Lozan gibi temel belgeleri, yanlış kabullere dayalı olarak tartışmaya açarsa; siyasi iktidar da öğretmen mülakatlarında vatandaşlar arasında mezhep ve meşrep ayırımı yapılmasına göz yumar veya izin verirse, hiç ilgisi olmayan insanları FETÖ'cü torbasına doldurursa, millî birlik ve beraberlik nasıl sağlanacak?
***
Başbakan Binali Yıldırım, "İnsanın olduğu yerde hata olur. Hatalar telâfi edilir. Zaten hatalar yüzde bir civarındadır..." diyor.
Basında da "Mağdur edebiyatını FETÖ'cüler yapıyor" yorumları yapılıyor.
100 bin kişi tasfiye edildiğine göre yüzde bir, bin kişi demektir! Kaldı ki hata oranının yüzde beş olduğunu söyleyenler de var. Bu da beş bin kişi eder. Bırakın beş bin kişiyi, bir kişiye yapılacak haksızlık bile o ülkede adalet olmadığını gösterir. Beş bin kişiye adaletsizlik yapıldıysa bu nasıl telâfi edilir? Mersin'de meslekten ihraç edilen 26 yaşında bir polis memuru, intihar etti meselâ... Bu çocuğa haksızlık yapıldıysa nasıl telâfi edeceksiniz Binali Bey? Ölümün telafisi var mı? Ergenekon, Balyoz ve Casusluk kumpaslarında hayatlarını kaybedenler geri getirilebiliyor mu?
Ayrıca intihar etmek de mağdur edebiyatı mıdır?
Üstelik ülkücü yazarların bile isimsiz bir ihbar mektubu ile "FETÖ'cülükten" gözaltına alındığını yaşadık. Bir kişi hâlâ tutuklu! Bunun hukuki bir izahı var mı?
Diğer taraftan, İstanbul ve çevresinde türkü dinlemek isteyen herkesin araç radyosunda kayıtlı olan Yön Radyo kapatıldı! Hukuki bir gerekçesi var mı? Yoksa bu karar da ideolojik amaçlı sayılacaktır.
Darbe girişiminin siyasi sorumluları nerede? Bu nasıl mücadeledir?
***
Mağdur olduğunu haykırmaya çalışanlardan biri, tankçı albay Sait Müjdat Yılmaz!
"Haykırmaya çalışıyor" diyorum, çünkü kendisi tutuklu... Onun yerine eşi Bilge Yılmaz, Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Genelkurmay Başkanı'na mektup yazarak, yapılan haksızlığın giderilmesini istiyor. Buna karşılık, onun hakkında da "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" soruşturması söz konusu edilebiliyor! Oysa eşe böyle bir suçlama yapılamaz. Hukuka aykırıdır..
Bilge Yılmaz, Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektupta şöyle diyor: (Özetle)
"15 Temmuz günü Sarıkamış komando tugay komutan yardımcılığı görevini devrettiği için izine ayrılan, Ankara'daki evine gitmek için uçak bileti de alan eşim albay Yılmaz için, tugayda bir de veda yemeği verilmiştir.
Gece darbe girişimi olduğu anlaşılınca, komutanın telefon emriyle tugaya giderken, yolda karşılaştığı askeri birliklerin başındakileri ikna ederek, kışlalara göndermiş, tugaydan da başka birliklerin çıkmasına engel olarak Sarıkamış'ta başka bir olay yaşanmasını önlemiştir. Ertesi gün kolordu komutanı, tugay komutanının görevden alındığını, yerine kendisinin atandığını bildirmiştir. Yılmaz, 26 Temmuz'a kadar görevini sürdürdükten sonra, iki sivil kişinin ifadesi üzerine 28 Temmuz'da tutuklanmıştır. Bu sivillerden biri, albay Yılmaz'ın askerleri ve halkı yatıştırdığını ve birlikleri kışlaya gönderdiğini söylemiş diğeri ise 'ateş açma emri verdi' demiştir. Ateş açılan olay anının görüntüleri ortaya çıktığı ve albay Yılmaz'ın orada hiç bulunmadığı anlaşıldığı halde tutukluluğu devam etmektedir..."
***
Bize de mektuplar geliyor. Meselâ, görevden alınıp tutuklanan Pozantı'nın MHP'li belediye başkanı Mustafa Çay'ın oğlu Semih Çay, "Benim düğünümden bir gün sonra, sahte imzalı bir ihbar mektubuna dayanılarak ve makam odasına yerleştirilen ve içinde bir dolar ile bağış listesi bulunan FETÖ'ye ait bir kitap delil gösterilerek babama kumpas kuruldu. Babam, parmak izi incelemesi ve bağış listesindekilerin gerçekten toplantı yapıp yapmadığının tespiti için baz istasyonu kaydı istedi. Bu inceleme bir türlü yapılmamaktadır" diyor.
Bu iddialar neden hemen araştırılmıyor?