Öğretmenleri linç etmeyin
Ekranlara düşen görüntüler bir yazı için geç kaldığımı anlattı. DHA tarafından Çorlu'dan servise konulan haber, ne hale geldiğimizin belgesi. Öğrenciler, öğretmenlerine yaptıkları sözlü sataşmalarla yetinmiyorlar. İçlerinden biri, hocasını kucağına alıp sınıfta gezdiriyor.
Peki bunun nedenlerini düşündünüz mü? Türkiye nasıl bu hale geldi? Çocuğuna bağırılan, kulağı çekilen veli soluğu önce medyada alıyor. Başlıyor kameralara bağırıp çağırmaya. Bir sürü yaygaradan sonra müfettişler yollanıyor. Gürültü ne kadar fazlaysa, öğretmene uygulanan müeyyide o kadar ağırlaştırılıyor.
Bir milyon öğretmen arasından elbette birkaç hatalı çıkacaktır. Ancak, hepsini hedef tahtasına oturtan uygulamalar, daha büyük problemler yaratmakta. Yıllar önce Amerikan filmlerinde gördüğümüz sokak çeteleri artık bizde de oluştu. Beyaz perdedeki Zenci'lerin, Porto Riko'luların yerini liselilerimiz aldı. Üstelik, en önemli değerlerimizden birini kaybettik; "öğretmene saygıyı". Ne demek hocayla dalga geçmek? Hele aşağılamaya mazeret bulamıyorum. Utanıyorum.
Geçmiş taraması
Yakın zamandan başlayıp, eskilere kadar gideceğim. Gazeteci arkadaşım hışımla yanıma geldi; "Müdür, ben oğlanın okuluna gidiyorum" dedi. Hayrola deyince ekledi "Hocası tokatlamış". Cep telefonunun olmadığı yıllar. Demek ki çocuk bir şekilde babasına ulaşmış. Gitme desem ne olacak. Fırladı, arabasına bindi. İki saat sonra döndü. Kıpkırmızı bir suratla masasına oturdu. Arada bana bakıyor, sormamı bekliyor. Aldırmadım. Dayanamadı yanıma geldi ve olayı anlatmaya başladı. Tabii çocuğunun ağzından. Yine suskun kaldım. Bozuldu, ayrıldı.
Bizimkiler
Bu arada aklımdan kendi hayatımdan kesitler geçmekte. Asla saygısız bir öğrenci olmadım. Buna rağmen iki sıkı tokat yedim. Bunlardan biri lisedeydi. Müdür muavinimiz sınıfa girmiş haberim yok. Matematik hocamız -Kadıköy'de oturuyordu- sisten gelememişti. Biraz gürültü yapılıyordu. Muavin bu yüzden gelmişti. Ben de cam kenarında oturuyorum. Yağan karı seyrediyorum. Sadece şunları duydum; "Bana bakın öyle bir çakarım ki, suratınızda güller açar. Hoş mevsimi değil ya...". Ben de dışarıyı seyretmeye devam ederken seslendim; "Yedi verenler var". Çok geçmeden yakamdan tutulduğunu fark ettim. Aynı anda yüzümde yanma hissettim. Cihat Arbek tokadı basmıştı. Tabii sesim çıkmadı. Daha sonra babama anlattım. O da "Eline sağlık iyi yapmış" demekle yetindi. Seneler sonra Cihat hocanın vefat ettiğini öğrendiğimde koşa koşa cenaze namazına gittim.
Ailenin önemi
Her zaman dile getirmişimdir. Disiplinli ortamda yetiştik. Bırakın sataşma veya dalaşmayı, uzun oturma imkânımız dahi olmadı. Atanine'nin "uyarı bakışı" yeterdi. Düşünün solak ve Mahalle Hocası'nın zoruyla sadece yazıda sağ elini kullanan biri. Hani meşhur laftır; "Emir, demiri keser". Bizim ailede bu geçerliydi.
Eğer bugünkü neslin iyi yetişmesini istiyorsak sevginin yanı sıra disiplini de uygulayacağız. Öğretmene saygıyı eksik etmeyeceğiz. Bunda en önemli görev ise ebeveynlere düşmekte. Bazı medya mensuplarına da hoşgörü...
***
Doğrusu buydu
Önemli temaslarda hep aynı kocaman isimleri görürüz. Bu yüzden değişmezler. İlk defa birisinin sıfatına uygun işlevde bulunduğuna tanık olduk. Daha şaşırtıcı olan bunun "Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü" kartviziti taşıması. Sanırım İbrahim Kalın'dan bahsettiğimi anladınız.
Onu ilk defa doktorum Atilla Yılmaz -Halen Esenyurt Hastanesi Başhekimi- sayesinde tanıdım. Yılmaz'ın organize ettiği bir konferansta konuşmacı idi. O günden sonra ilgiyle izledim. Doktorumun "geleceği parlak" diye teşhis koyduğu İbrahim Kalın'ın bugün geldiği noktaya bakın. Belki de ilk kez Türkiye adına çok önemli bir görüşme yaptı. ABD Başkanı'nın güvenlik danışmanını Türkiye'ye getirdi. McMaster'la iki ülke sorunlarını masaya koydu. Üstelik baş başa. Aldığım bilgilere göre Amerika'nın hatalarını bir bir ifade etti. Bu gelişmede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da kutlamalıyız. Onun politikasını bilenler için durum sürpriz. Bir yerde Kalın'a duyduğu güvenin dışa vurumu oldu.
İbrahim Kalın için bazı notlar da düşmek istiyorum. Telli enstrümanları çok güzel çalıyor. Türkü-şarkı söylüyor. Müzik konusunda kitap yazacak kadar donanımlı. Sanırım bugünlere gelişini ilk gören Genel Cerrah Dr. Atilla Yılmaz oldu. Her iki isme de daha büyük başarılar diliyorum.
***
NOT: M. Ali Kalkan'ın övgüleri bir yana TRT Müzik'le ilgili eleştirileri buraya alacağım: "Geçenlerde -Bu yoldan çoklar gider- türküsünün altına -Bu yoldan hanlar gider- yazıldı. Ezgiler programında Özcan Türe -Engin ol gönül engin ol-u söylerken -Gönül gel seninle muhabbet edelim- bindirildi. Yine de TRT Müzik'i seviyoruz. Çünkü bize seslenen başka kanalımız yok."