Öcalan-Erdoğan bağdaşıklığı
PKK’nın başı Abdullah Öcalan, “Ermeni Diasporası-Erivan” ağzıyla bir mektup yazmış, bu mektubu üç postacı PKK/BDP milletvekili “salâvat”la taşımış, lüzum gördükleri yere ulaştırmıştı.
A. Öcalan’ın mektubu ile Recep T. Erdoğan’ın “taziye”sini karşılaştırdım. Aman Allah’ım!
“Serok” diyor ki:
“Tarih boyunca savaşlar ve çatışmalar hep yaşana gelmiştir ama hiçbir dönemde bugün olduğu gibi insanlığı ve doğayı yok etmeyi hedefleyen, büyük ölçüde başarılan bir yönelim olmamıştı.
İşte, Ermeni halkına yönelik geçen yüzyılın başında uygulamaya konulan soykırım planı da bu iğrenç politikaların en zalim olanlarındandır. Ermeni halkının içine düşürüldüğü durum tam bir soykırım gerçeğidir. (...)
Günümüzde Ermeni halkının yaşadığı tarihsel gerçekle bütün dünyanın yüzleşmesi ve Ermeni halkının acısını paylaşarak yasını tutmalarının önünü açması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu olgunlukla meseleye yaklaşması ve bu acılı tarihle yüzleşmesi kaçınılmazdır...”
(Mektubun tam metni, “Hepimiz Ermeni’yiz” grubunun yayın organı pozisyonundaki Agos’ta yayınlanmıştır: 30 Ocak 2014. Bu mektuptan sonra herhâlde söz konusu güruh “Hepimiz Ermeni’yiz/Hepimiz PeKeKe’liyiz.” diyecektir!)
Şimdi A. Öcalan’ın “Çözüm Ortağı”nın Türk milletine nispet edercesine, TBMM’nin açılışının 94. yıldönümünde, 23 Nisan 2014’te söylediklerine bakalım:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz.”
A. Öcalan’ın sözlerinin birinci paragrafıyla R. T. Erdoğan’ın bu sözlerini karşılaştırın... Netice aynı!
R. T. Erdoğan’ın sözlerine devam edelim:
“Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.
Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. (...)
Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır. (...)
20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”
A. Öcalan’ın mektubunun ikinci ve üçüncü paragrafıyla, R. T. Erdoğan’ın “taziye”sinin diğer paragrafları arasında zerre kadar fark yoktur. A. Öcalan tıynetine uygun kesin hatlarla, lâfı eğip bükmeden söyleyeceğini söylemiştir.
Diğeri ise, -maalesef Türkiye Cumhuriyeti başbakanıdır- doğrudan “soykırım”ı telaffuz edemezdi; lâfı eğip bükmesi gerekiyordu.
(R. T. Erdoğan’ın adamları A. Öcalan kadar Türkçeye hâkim değiller; A. Öcalan daha sağlam bir dil kullanmış, R. T. Erdoğan’ın altına imzasını attığı “taziye” metni ise çok kötü bir üslûpla kaleme alınmıştır.)
Sözümüz daha bitmedi.