O timsahlar kesinlikle haklıydı!

Olay, geçtiğimiz Mayıs ayında Zimbabwe'de meydana gelmişti... Rahip Jonathan Mthethwa, kilisedekilere Hz. İsa gibi suyun üzerinden yürüyeceğini söylemiş, bu amaçla bir hafta boyunca dua edip oruç tutmuştu...

Sonra suyun üzerinde yürüme vakti geldi... Nehre girer girmez timsahların saldırısına uğradı ve birkaç dakika içinde timsahların midesine indi...

"Oysa bize söz vermişti" diye izleyenler şaşkındı... Onlar rahipten daha çok güvenmiş olmalıydılar ki, olanlar karşısında gözlerine inanamıyorlar, bir haftadır edilen duaların ve tutulan oruçların boşa gitmesine hayret ediyorlardı...

***

Olayın üç tarafı var... Birisi, suyun üzerinde yürüyeceğini söyleyen rahip... İkincisi, buna inanan cemaat... Üçüncüsü ise timsahlar...

Burada işini doğru yapan tek taraf, timsahlar... Kimse timsahlara "Ulan mübareği niye yediniz?" diye hesap soramayacağına göre, 'sadece işini yapan' bu canlı türünün suçlanması veya mahkemeye çıkarılması mümkün değil...

Timsahlar hayatın akışına uygun davrandılar ve doğal olarak iştahlarına hitap eden bir başka canlıyı, rahipmiş, dinliymiş, dinsizmiş, oruç tutmuş, dua etmiş diye ayırt etmeden hallettiler...

Diğer taraflar aynı derecede masum değil... Aklını kullanamayan, belki de melekelerini kaybetmiş bir rahip ve o rahibe inanan bir kitle!..

***

Hayvanlar âlemi hep işini yaparken insanlar âlemi bir tuhaf... Siyasette de, dinde de, ticarette de... Müritlerine şiş sokan tarikatlar var meselâ...

Kendisini Müslüman olarak tanımlayanların başında topuz bulunan ince şişleri ne ki? Filipinler'de adamın karnına şiş filan değil, boru sokuyorlar resmen... Hindistan'da ise adamı sırtından çengele asıyorlar... Kim daha üstün oluyor bu durumda?

Allah'ın peygamberlere bile vermediği yetkileri 'dinî önderler'ine veren, onların 'hatadan münezzeh' olduğuna inanan insanların varlığını görüyoruz... Zimbabwe'deki o rahip gibi "Ben de suyun üzerinde yürüyeceğim" diyen 'dinî önder' çıksa, "Kesinlikle yürür" diyecek 'imanlı' insanlara sahibiz çünkü... Allah'tan bizim nehirlerimizde timsah yok, bol bol sazan var!..

Hâşâ Allah'la görüşüp depremde fay hattının yerini değiştirenler, düşman uçaklarını havada bloke edenler, müritlerinin yatakta sağdan sola kaç kere döndüğünü bilecek kadar işi ileriye götürmüş olanlar, değil suda yürümek, isterse tek adımda Jupiter'den Uranüs'e geçebilecek çaptakiler hangi hayatın gerçekleri?

***

Siyasette de öyle değil mi? 'Yanılmaz' zannettiği liderlere kapılan, onun hatasını 'hata' değil, 'keramet' veya 'strateji' gören, onunla kurtuluşa ereceğini zanneden, ağzından çıkanı 'buyruk' sayan kimi insanlar... Kimisi partisini 'helvadan put' yapıp acıkınca yerken, kimisi ise yemese bile o 'put'a sadakati dâvâ zanneden insanlar... İrili ufaklı partiler, irili ufaklı liderler... Ama hepsi 'haklı' olanlar... Ve o hakkı teslim etmeyi neredeyse 'ibadet' sayıp, yanlışa yanlış demeyi unutan zavallı insanlar...

Hukuksuzluk, adaletsizlik, bilgisizlik, ehliyetsizlik ve sorumsuzluk kendi tâbi olduklarından gelince itiraz etmeyen, hatta onu meşrû gören ama başkasından gelince, kendi nasırına basılınca kıyameti koparan çift kişilikliler...

***

Tarafım belli olsun diye yazdım... Zimbabwe'deki olayda üç taraf var ve ben timsahtan yanayım... Orada işini doğru yapan tek canlı o çünkü... Olaydaki en kusurlu ise aklını kullanmayan, böylece faciayı önleyemeyen cemaat...

Hayatın doğal akışı, gerektiğinde 'hayır' demeyi ve dik durmayı gerektiriyor... Bunlar yapılmadığında sonuçta kaçınılmaz akıbet gerçekleşiyor ve işini doğru yapan timsahlara yem olunuyor...

Yazarın Diğer Yazıları