O bayrak oradan ya inecek, ya inecek
Bir Ege turumdaki gözlemimde çok üzülmüştüm. Tam karşımda Meis vardı. Oradakilerle bizim köpekler birbirlerine havlıyorlardı. Anlayacağınız, aradaki mesafe ne Kıta Sahanlığı ne deniz mili hesaplarına uyuyordu. Kendime sordum "Yahu biz buraları nasıl verdik?" O andan itibaren bende Lozan'a karşı büyük ilgi uyandı. Kitaplara, kütüphanelere kadar uzanan bir çalışmaya girdim. Savunucuları, karşı çıkanları tek tek inceledim. Burada kullanacağım kelimeleri özenle seçmek zorundayım. Çünkü "kim haklı kim haksız" yorumunda bulunmak istemiyorum. Ancak bir konuyu vurgulamak amacındayım. Moskova'nın Kars başta, Doğu Anadolu'ya karşı bitmeyen iştahını Lozan mücadelesinde de görüyoruz. Savaş yorgunu Türkiye, bir yandan devlere karşı müzakere yürütüyor öbür taraftan Sovyetlerin tehdidi altındaydı. Her tarafından kuşatılmış bir ülke olarak İsmet Paşa'nın stratejisini kabullenmek zorundayız. O da "ne kadar fazla koparırsam"ı uyguladı.
Çiller'e kadar
Kardak Krizi'nin hatırlayın. Burası jeolojik tanımlamayla büyükçe bir kaya parçası. Ancak burnumuzun dibinde. Ve de anlaşma dışı. Yani kimseye bırakılmayanlardan. Bir gece iki Yunan papazı buraya çıkıp Yunan bayrağı çektiler. Getirdikleri keçileri de ortalığa bıraktılar. Yer yerinden oynadı. Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs'tan sonra en büyük savaş olasılığı doğdu. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in en çok övgü aldığı resti tarihe yazıldı; "O bayrak oradan ya inecek, ya inecek." SAT komandolarımız bu emrin gereğini yerine getirdiler. Yunan bayrağı indirildi, bizimki çekildi. Daldan dala gitmek istemiyorum ama. Burada bir noktaya değinmek zorundayım. Bu aslanları seneler sonra FETÖ'cü tezgahlarıyla içeri tıkıp, yargılamadık mı?
Sonuçta, keçi meee'lerinin duyum mesafesindeki Kardak, Yunan işgalinden kurtarıldı. Çiller'in icraatlarını, ekonomik politikalarını eleştirebilirsiniz. Ancak, Kardak'taki "oldubitti"ye dik duran başbakan olduğunu kabul etmek zorundasınız. Ona gelinceye kadar ve ondan sonra bu duruşu sergileyen başka isim hatırlıyor musunuz? Daha yakın zamanda "Tapusuz Ada'ya vize alıp giden" bakanı unutmayın. Hem de şimdilerde başbakanlığa terfi etmiş olarak dolaşıyor!
Daha fazla kamera
12. Altın Elma Müzik Yarışması yapıldı. Adından anlaşılacağı gibi yer Amasya'ydı. Yeni besteler kazandık. Akşam Sefası yıldızları öncelikli, önemli sesler bunları tanıttı. TRT Müzik'in canlı yayını gelenek. Bu da az hatayla gerçekleşti. Seneye çıkarım veya çıkmam ama bir uyarıyı şimdiden yapmak istiyorum. 2017 Altın Elma'sına 3 kamera daha eklenmeli. TSM Tarihi'nde yer bulan böylesi yarışmalar, Mine Geçili ve Uğur Işılak'tan çok daha önemlidir.
Müziğe devam
Bu köşede bölgecilik yaptığımı itiraf ediyorum. Fener-Balat dışında Karagümrük başta Fatih kökenli müzisyenlere daha fazla yer veriyorum. TRT Nağme'de bunlardan birini Erkan Yüksel'i dinledim. Baki Duyarlar'ın bestesi "Ben Küskünüm Feleğe"yi söyledi. Yüksel'i sadece piyanosuyla tanıyanlara bilgi vereyim. Kendisi Ayvansaray çocuğudur. Gençliğinde söylediği Zeki Müren şarkılarıyla TRT stüdyolarına kadar uzandı.
Başkenti değiştirdiler
TV-8'de "Magazin Extra"yı izlerken dilim tutuldu. Sibel Can, Şafak Sezer ve birkaç isim daha Gürcistan'ın başkenti Batum'a gitmişler. İçspikerin söylemesi yetmiyor gibi yazı olarak ekrana bindirdiler. Hem de dakikalarca. Yayının tekrarında da hatada ısrar ettiler. Cehaletin bu kadarına pes diyorum.
Ekran Gülleri
Ekran yüzü olma liderliğine iki aday var. Biri Nagehan Alçı. Bir sürü kanalda tartışmacılık yapıyor. En yakın rakibi Burhan Kuzu. Burhan Hocam "madem partim bana icrada görev vermiyor ben de kanal kanal dolaşırım" felsefesinde. Arada sinirleniyor. Ankara'dan yayına alınan Ak Parti karşıtı tarihçiye "Otur oturduğun yerde. Sen kendi işine bak" diye bağırıyor. Daha önceleri belirttik ya sesinin desibelini artırsa da Hocamın kini yok. Bunu bilenler ona kızamaz.