Nominalist ve biçimsel demokrasi
Türkiye'deki siyasi sistemin görünürdeki adı demokrasidir. Ancak Türkiye'de demokrasi, insan hakları, barış gibi kavramların bir gerçeklik değil meşrulaştırma meşguliyeti olduğu da bir vakıadır. Bu ülkede herkes kendine demokrattır. Kimsenin demokrasinin şartlarını, gereklerini yerine getirme gibi bir çabası da yoktur. Demokrasi gibi kavramların Türkiye'de ne aslı ne de zihni karşılığı ve varlığı olmadığı, birer addan ibaret olduğu yaşanan gerçekler tarafından kanıtlanıyor.
Bir zamanlar sağcısı-solcusu, faşisti-komünisti, dinlisi-dinsizi gibi bugün de demokrasi ve insan hakları kavramlarının gerçekliği yoktur. Değerlerin kültür haline gelemediği Türkiye gibi ülkelerde demokrasiden değil nominalist demokrasiden bahsedilebilir. Bu, adının olduğu ama kendisinin olmadığı bir demokrasi türüdür.
Oligarşiye dönüşen demokrasi!
MHP'nin sözde liderini düşünün, neredeyse delegelerinin tamamına yakınının olağanüstü kongre talebini mahkeme kararıyla engellesin. Aynı kifayetsiz ve muhteris lider, genel başkan adayı olan ne kadar kişi varsa alayını ihraç etsin! Partinin mensuplarının partinin geleceğiyle ilgili taleplerine, "Size ne? Size mi soracaktım?" desin. Demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarından olan bir siyasi partinin genel başkanlığını yapsın!
CHP'yi düşünün, Türkiye'nin en köklü ve tarihi olan partisidir. 36. Olağan Kurultayı'nda genel başkanlık için Eminağaoğlu, Kocasakal, İnce ve Kılıçdaroğlu aday adaylığını açıklıyor. Bunlardan Kocasakal ile Eminağaoğlu yeterli delegenin imzasını alamadığı için aday dahi olamıyor. CHP'nin 36. Olağan Kurultayı'nda Kılıçdaroğlu 1081 delegenin, Muharrem İnce ise 165 delegenin imzasıyla aday oluyor.
Her iki adayın da adaylığı Divan Başkanlığınca ilan ediliyor. Ardından Muharrem İnce'ye verilen imzalardan 49'unun mükerrer olduğu ilan ediliyor. Büyük bir krizin eşiğinden Kılıçdaroğlu'nun mükerrer imzaların Muharrem İnce'ye yazılmasını istemesiyle dönülüyor.
İki aday yarışa giriyor ve Kemal Kılıçdaroğlu 790 oyla yeniden genel başkan seçilirken Muharrem İnce 447 delegenin oyunu alıyor.
Muharrem İnce şunları söylüyor; "Sözde mükerrer 49 imzayı lütuf göstererek bana bağışlayanlar, imzasını aldığı 291 delegenin oyunu alamadı. Kendi partinizin delegesinden imza alıp oy alamıyorsanız milletten nasıl oy alacaksınız?"
127 yeterli imzayı bulamadı, aday olması için 49 imza bağışlıyorum dediğiniz kişi 447 oy aldı. Partide kurduğunuz bu korku düzeniyle mi Türkiye'ye özgürlük getireceksiniz?
Anlaşılan o ki, Atatürk'ün bu sistemde CHP'de, Alparslan Türkeş'in MHP'de ve Hz. Ömer'in AKP'de bu genel başkanlar karşısında kazanma şansı yoktur!
Mevcut şartlarda Türkiye'deki siyasi parti genel başkanlarını değiştirecek tek varlık Azrail'dir.
Demokrasiye ihanet!
Demokratik süreç sonucunda işbaşına gelmiş olan parti yönetimleri, işbaşına gelirken savundukları ideallere süreç içerisinde ihanet ederek, zorba bir yönetime kaymakta, kendileri için bir sakınca görmemektedir.
Parti yönetimini bir biçimde ele geçiren yöneticiler, kendi amaçlarını kurumun/partinin amacının yerine ikame edebilmektedir. Böylece yönetimde bulunanlar, kendi amaçlarını daha doğrusu kendi çıkarlarını partinin amacı ya da çıkarı olarak mensuplarına dayatabilmektedir. Partinin tepesini ele geçirmiş zorbalar, bencil çıkarlarına çoğunluk adına karşı çıkanları derhal "ihanet" ile suçlamaktadır.
Evet belki ortada bir ihanet vardır ama bu ihaneti yapanlar "adil, demokratik, dürüst ve ilkeli yönetim" talepleriyle ortaya çıkanlar değil, yönetim erkini eline geçirmiş olan parti zorbalarının demokrasiye yaptıkları ihanettir. Partinin tepesindekilerin imtiyazlarını sürekli kılmak için mensuplarını köle seviyesine indirmeleridir.
Bir sistem ya da siyasi partinin adını, tabelasını demokratikleştirerek o ülkeyi demokratikleştiremezsiniz. Demokratik bir yönetim için biçimsel anlamda demokratik kurum ve süreçlerin olmasından daha çok demokratik zihniyet ve kültürün varlığı esastır.
Türkiye'deki siyasi sistem biçimsel ve ad olarak demokrasidir.