Neyin sansürü?
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir okuma ekibi varmış. Sansür ekibi mi desek... “Okuma ekibi” , İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahneleyeceği “Güneş Batarken Bile Büyük” adlı oyundaki “müstehcen” sözlerin sansürlenmesini istemiş.
Tabiî denilen yapılıyor. “Müstehcen” sözler temizleniyor. “Güneş Batarken Bile Büyük” oyunundaki sansürlenen sözler gerçekten rahatsız edici... Özele fazla giriliyor ve gereksiz giriliyor. Maksat, insanların şehevî duygularına hitap ederek dikkat çekmek.
Burada karşı olduğum noktaya gelmek istiyorum. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü olsun, Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü olsun, oyunlarının tekstlerinde oynamamalıdır. Tekstlerde oynamamak için de, oynanacak piyeslerde seçiciliğe gidilmelidir. Bırakın bu oyunları, özel tiyatrolar kanunların elverdiği çerçevede, ister sansürleyerek, ister sansürlemeyerek ama sonucuna katlanarak oynasınlar.
Oyun rastgele ve kişinin meşrebine, ideolojik anlayışına göre seçilemez. Sadece sanat anlayışına göre de seçilemez; seyirlik değerine göre seçilir. Seyirlik değer de birkaç kategoriye ayrılır. Tiyatro sever seçkin bir grup vardır; her oyuna gider. Onlar devlet birimlerine bağlıları da, özel tiyatroları da ayırt etmezler. Ama bir de ortalama kitlenin tiyatroya çekilmesi için seçilecek oyunlar var ki bunlar yanlarına tiyatroya girebilecek yaşa gelmiş çocuklarını da alıp götürmek isterler. Onlara herhâlde “Güneş Batarken Bile Büyük” ün sansürlenmemiş hâline gitsinler denecek değildir.
Tiyatro, sanat zevki verdiği gibi, öğretici, hayatın değişik yüzlerini gösterici olmalıdır. Ama “seviye” şart.
Seviye kriterleri ne? Kültür Bakanlığı bu kriterleri ortaya koydu mu? Madem bu müesseseler kendisine bağlı, müdahale hakkı da vardır. Ama bir yere kadar. Sanat dalları müdahaleyi kaldıramaz ve sanatçı zapturapta alınamaz.
Bir ara komünist tiyatro anlayışı alıp yürümüştü. Propaganda için tiyatro ekipleri kurulur ve yıkıcı propagandanın her türlüsü ideolojilerinin kalıplarının içine sokulurdu. Bütün komünist ülkelerde en koyu sansür uygulanır ama bizim komünistler, “özgürlük için tiyatro” yaptıklarından bahsederler ve güya “sansür”e karşı amansız mücadele verirler. Maksat belli... Komünizmi istedikleri gibi yaymak. Allah’tan ideolojileri çöktü de eskisi gibi sesleri çıkmıyor. Şimdi ise ağırlık “ahlâksızlık” .
Hâlâ Nazım Hikmet Ran’ın piyeslerini oynatmaktaki ısrarlarını anlayabilmiş değilim. Çünkü mezkûr zatın en zayıf tarafı yazarlığıdır. N. Hikmet Ran eserlerini propaganda için yazmıştır ve yazdıklarının sanat gücü yoktur, halka vereceği bir şey de yoktur. Bunu ideolojiye saplanmamış herkes kabul eder.
Denildiğine göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ahmet Halûk Dursun’un bilgisi dâhilinde, Müsteşar Yardımcısı Sefer Yılmaz, sorumlu olduğu Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü’nü arayarak, sezon içinde sahnelenecek oyunların provalarından 15’er dakikalık kayıtlar alınmasını ve bu kayıtların CD’lerinin de kendilerine ulaştırılmasını talep etmiş.
A. Halûk Dursun, meseleleri değerlendirecek bir kültür adamıdır. Sansür demeyeyim, kontrole bir yol bulacaktır. Bence önce eser seçiminde mutabık kalınmalıdır.