Neşe öğretmenim...
...Neşe “bayrağımın dalgalandığı her yere giderim. Ben gitmesem o gitmese oraları kim aydınlatacak. O insanlara kim doğruyu yanlışı gösterecek,onları kim eğitecek. Karanlıklar yerini başka türlü nasıl ışığa bırakacak” diyor da başka bir şey demiyordu.
Neşe’nin ailesi anlamıştı kızlarının vazgeçmeyeceğini. O, küçüklüğünden beri idealistti zaten. Yapacak bir şey yoktu. Ama babası, “Seni yaban ellerde yalnız başına bırakamam o zaman ben de seninle geliyorum” demişti.
Böylece baba kız Tekirdağ’dan Diyarbakır’a, oradan da Bismil’e gitmek için yola çıktılar.
İlçeye geldiklerinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden nokta tayinin teröre müzahir bir bölge olan Çavuşlu köyüne çıktığını öğreneceklerdi. Baba biraz tedirgin olsa da Neşe’nin mutluluğundan hiçbir şey eksilmedi. Hemen ertesi gün köye hareket ettiler.
Köye ulaşır ulaşmaz, Neşe merakla hemen görev yapacağı okula gitti. Zaten oturacağı lojman da okulun bitişiğindeydi
Ancak okulun hali içler acısıydı. Camlar ve sıralar kırılmış, duvarlar yıllarca boya görmemişti. Neşe çok iyi bir okul göreceğini ummasa da bu kadarını tahmin etmemişti. Ama moralini bozmadı.
***
Takvimler, 1993 yılının 26 Ekim’ini göstermektedir. Neşe öğretmen yorgun argın gelir okuldan. Babası ile biraz hoşbeş ettikten sonra program defterine ertesi gün yapacağı dersleri yazar.
Hava iyice kararmıştır. Dışarıda köpek ulumaları ve rüzgarın sesinden kapının vurulduğunu başlangıçta duymazlar.
Sertçe vurulmaya devam edince duyarlar ve baba kapıya seyirtir, “Kim o” diye seslenir. “Açın köydeniz, hoca hanımla bir konu görüşeceğiz” derler kapıyı çalanlar. Baba tereddüt etse de yanına gelen Neşe, belki köyde bir sorun olmuştur, bizden yardım istemeye gelmişlerdir düşüncesiyle “Çekinmeye gerek yok, açalım babacığım” der ve kapıyı açar.
Açar açmaz da iki yarasayı silahları ile karşılarında bulurlar. “Dışarı çıkın” der biraz daha öndeki yarasa, oldukça düzgün bir şiveyle. Neşe, içinden “Bunlar terörist herhalde, ama bize hitap eden Türkçeyi iyi konuşan, tahsilli biri demek ki, onun da benim gibi öğretmeni olmuştur. Onun için bize bir şey yapmazlar, propaganda yapıp gideceklerdir” diye geçirir içinden. İşin en olumlu tarafından bakmaya çalışmaktadır. Ama hiç de umduğu gibi olmayacaktır...
O tam bunları düşünürken, Türkçeyi iyi konuşan muhtemelen tahsil görmüş terörist, babasına bir tokat atacaktır, “Biz kamuoyuna açıklama yapmadık mı, faşist TC’nin hiçbir öğretmenini, önderliğin talimatları doğrultusunda Kürdistan’a sokmayacağız, gelecek olanlar biletlerini iptal ettirsin demedik mi ulan!” diyerek.
Yaşlı adamcağız ne olduğunu anlamadan yere kapaklanır. Burnundan kan akmaya başlamıştır. Neşe, babasını o durumda görünce bağırmaya başlar. Köylüler belki yardıma gelir diye bir umutla “Benden ne istiyorsunuz. Buradaki çocukları eğitmekten başka bir amaç ve düşüncem yok” diye avazı çıktığı kadar haykırmaktadır.
Pis pis sırıtır öndeki yarasa: “Sus kaltak, boşuna bağırma burada sana yardım edecek kimse çıkmaz, çıkamaz. Onun için biraz sonra vereceğin nefesini tüketme ve bizimle gel.”
“Hayır, gelmeyeceğim, öldürecekseniz, ışık olmaya çalıştığım okulumun bahçesi benim mezarım olsun!” diye haykırır Neşe yine bütün gücüyle. Ama artık köylülerden umudunu kesmiştir.
Bu arada baba doğrulmuştur. “Yapmayın der, beni öldürün ama kızıma bir şey yapmayın. Bakın daha ömrünün baharında, ölmesi için çok erken. Hem o size ne yaptı ki, elinde silah yok sadece kalemi var. Ne olur ona kıymayın” diye merhamet dilemek ister, ama zalimden asla merhamet dilenmeyeceğini biraz sonra anlayacaktır...
Arkadaki yarasa beklenmedik bir şekilde birden silahın namlusunu babanın kafasına dayar ve tetiğe basar. Boğuk bir ses çıkar adamcağızdan.
Neşe donmuş kalmıştır. Tekrar bağırmak ister, ama sesi dahi çıkmaz, kendini olduğu gibi yere bırakır.Yarasalar üç kişi olurlar. Birisi saçlarından çekmeye başlar. Neşe, yarı baygın haldedir. Bu arada zaman zaman tekme ve dipçik darbeleri o incecik bedenine inmektedir.
Köyün hemen çıkışında küçük bir tepe vardır. Oraya kadar sürüyerek getiriler onu. Üstündeki elbise parça parça olmuştur. Bedeni sefil yaratıkların gözleri önündedir. Bu arada iki yarasa daha gelmiş ve beş kişi olmuşlardır.
Sonradan gelen yarasa kaleşinikofunu seriye alır ve yerde gözleri açık ama öylesine umarsız ve tepkisiz yatan Neşe öğretmeninin sağ göğsünün üstüne dayar, arsızca bakar narin bedenine ve tetiği çeker...
Beş mermi birden Neşe’nin sevgi dolu göğsünü parçalamaya yetmiştir. Neşe’nin hiç sesi çıkmamıştır Hakka yürürken. Neşe yoktur artık.
Yarasalar tatmin olmamıştır, “Diğer göğsünün de hakkını verelim” der sonradan gelen yarasa. Aynı işlemi cansız bedenin diğer göğsüne de tekrarlar. Ailesinin üzerine titreyip kıyamadığı Neşe’ye kıymışlar, elbiseleriyle beraber vücudunu da lime lime etmişlerdir...
(Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’in, Sırtlan Pususu adlı kitabından)
***
Yurdumu bu yarasaların ve yandaşları çakalların pis ellerine teslim etmemek için sizlere her zamankinden daha fazla yük düşüyor.
Ellerinizden öperim öğretmenim...