Neden parçalıyız?
Sovyetler dağıldı, kapılar açıldı. Herkes akın akın Orta Asya Türk ülkelerine, Kırım’a, Çuvaşistan’a Başkurdistan’a, Tataristan’a, Balkanlara, Kafkaslara... daha uzaklarda Yakutistan’a, Tuva’ya... aktılar; gidilmedik yer bırakılmadı.
O kadar geniş ki Türk sahası... İlim adamlarımız Altaylara uzandılar, Türklerin ilk çıkış yerlerini araştırdılar. Eski ile şimdiki arasındaki farkı, Türkiye ile oraların arasındaki yakınlık veya uzaklığı didik didik ettiler. Çok sayıda makaleler, kitaplar çıktı.
Türk ülkelerinden Türkiye’ye zaman içinde binlerce genç okumaya geldi. Birçok Türk ülkesinde ortak üniversiteler kuruldu.
Türk birliğinin temellerinin atılmadığını söyleyemeyiz. Ancak alınan mesafe çok yetersiz. İnsanların birbirini anlaması, değişen kültürlerini hazmetmesi kolay değil.
Türkiye, bir tarafta sınırlarımızın hemen ötesinde değişen dengeleri takip etmek zorunda ama, diğer tarafta aynı kökten gelmiş insanlarla bir arada olabilmenin yollarını aramayı da ihmal edemez.
Geçen hafta, -gazetelerde çok az bahsedildi- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Özbekistan’a gitti. Türkiye ile Özbekistan arasında ilişki eskisi gibi değil; kopuk. Davutoğlu hangi maksatla gitti, zemin yoklamak mı istedi, bilmiyorum. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’la da görüştü. Nezaket ziyareti mi, yoksa birtakım iyileşmeye zemin mi hazırlandı? Bilgi yok.
Özbekistan ile Türkiye arasındaki soğukluk giderilmelidir. İnsanlar mağdur oluyor. Mağduriyetlerin sebeplerini biliyorum ve burada sıralamak istemiyorum.
Türk ülkelerinde “demokratik müesseseler” in ne derece işlediği tartışmalıdır. Bırakın, bu hususu kendi içlerindeki siyasetçiler halletsinler; biz kimsenin tarafı olamayız. Zaman gösterdi ki, taraf olununca şüpheler artıyor, ilişkiler soğuyor. Olan o ülkelerin insanlarına oluyor.
Biz ortak değerlerin üzerindeki külleri üflemeliyiz. İsmail Gaspıralı, Kırım’dan yola çıktı; “dilde, fikirde, işte birlik” fikrini Türk dünyasının aydınlarına kabul ettirdi. Bolşevik kâbusu çökünce, Türk yurtlarının her birine demir perde indirildi ve Türkler birbirlerinden koparıldı. Türk yurtlarına gittiğimde, İsmail Gaspıralı’nın ektiği tohumun derinlerde bir yerde filiz vermeyi beklediğini, aydınlarla yaptığım konuşmalarda fark ettim. Derinlerde bir yerdeki tohumun yeşermesi için Türk topraklarının sulanması, yumuşatılması gerekiyor.
Prof. Dr. Fahri Unan, Türk Yurdu’nda çok önemli bir makale yayınladı: “Millî Kültür Fikrinin Yeniden İnşası” (Haziran 2014). Prof. Dr. Unan, okumamız gerektiğini düşündüğüm makalesinin sonunda: “Bugün biz geniş manada Türk dünyasının üyeleri olarak bir geçmişe, -küçük farklar bir tarafa bırakılırsa- ortak bir dile, ortak bir inanca, ortak bir kültüre ve bu kültürü besleyen müşterek bir medeniyete mensubuz. Yâni, kendi kulübümüz vardır; fakat bu kulübü, dünyada hatırı sayılır siyasî, ekonomik ve kültürel bir güç hâline getirebilmiş değiliz.” demektedir.
Neden siyasî, ekonomik ve kültürel güç hâline getiremiyoruz?
Aydınlara büyük iş düşüyor. Kapıları zorlamalıyız.