Ne olacak hâlimiz!
Önceki akşam, Putin, Aleksandr Griboyedov'ın oyununu seyretmeye giderken, yolda, Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov'ın vurulduğunu öğreniyor.
Griboyedov (1795 - 1 Şubat 1829), Rusya'nın İran elçisiydi. İki ülke arasındaki bir kriz anında, Tahran'da, bir grup Rus elçiliğine giriyor ve Griboyedov'ı öldürüyor.
Griboyedov, "Akıldan Bela" oyununun dışında, edebiyatta pek iz bıraktığı söylenemez ama diplomat olarak genç yaşında adından söz ettirmiş ve İran'a elçi gönderilmiştir.
Griboyedov'un ölümü fecîdir. Öyle ki, kafası kesilmiş, kellesi bir kebapçı dükkânında teşhir edilmiş, vücudu günlerce Tahran sokaklarında dolaştırılmış, sonra İngilizlerin araya girmesiyle cesedi Rusya'ya götürülebilmiştir. Elçi için birçok abide dikildiği gibi, o zaman, Ermenistan'da, Türkiye sınırına yakın bir kasabaya Griboyedov adı verilmiştir.
Şartlar nasıl da değişiyor... Rusya ile İran Suriye'de iş birliği içindeler.
Türkiye'de ilk defa bir büyükelçi öldürülüyor. O da Rus. Komünist militanlar, 1971'de, İsrail'in İstanbul başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırıp katletmişlerdi.
İnsanlar çok dolduruldu. Baştakiler öfkeli konuşunca, tâbi olanlar da öfkeleniyorlar.
Savaşın tam içindeyiz. İçeride pusuda bekleyenler saldırıya geçtiler. Biz "diktatörlük" kurmak hevesinden başka hiçbir şey düşünemiyoruz. Dengeler darmadağın.
Rusya ve İran, Halep'te büyük rol oynadılar. Yoksa Şam'ın bir gücü olduğu söylenemez. Türkiye'de bazı gruplar bu yüzden Rusya'yı ve İran'ı protesto ediyorlar.
Geçen cuma şahit olduğum iki hâdiseden bahsedeceğim. Cumada, İstanbul Aksaray'da Murat Paşa Camisi'ndeydim. Dışarıdayız. Hava soğuktu. İmam hutbesinde Halep'te olanları, "mazlum Müslümanlar"ı heyecanlı bir sesle anlatıyordu. Bir süre Türkçe devam etti, sonra Arapçaya döndü. Kulak kabarttım, Arapça Türkçenin tercümesiydi. İmam sonra Araplar için Arapçaya çevirdiğini söyledi. Coştukça coştu. "Hadi yürüyün!" dese, cemaat taa Halep'e varacak!
Hutbe 20 dakika sürdü. Lüzumsuz bir uzatma. Cemaat soğuktan oturamadı, ayağa kalktı. Mehmet Görmez Hoca! Gör bunları! Daha önce de yazdım. Hutbenin efdalı kısa olanıdır.
İkinci hâdise: Cağaloğlu'nda, Cumadan çıkanlar İran Başkonsolosluğu'nu protesto ediyorlar. Hükûmetin tekrar MTTB'ye verdiği binanın önünde, yol ortasında toplanmıştı kalabalık. Yeşil flamalar açılmış, sloganlar atılıyor. Yine karşı kaldırımdan insanlar kalabalığı yara yara aşağı doğru iniyor. Başta polis tedbiri yok. Ben de yan yola döneceğim. Aşağı indim. Dört yol ağzı kesik... Polis insanları geri döndürüyor ama saygısızca. Polise çıkıştım: "Madem geçirmeyeceksiniz, yolun başında tedbir alsaydınız... İnsanları neden azarlayıp duruyorsunuz!.."
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan! 15 Temmuz'da fedakârlığın her türlü takdirin üstünde. Şu saygısız polislere de mukayyet olabilsen... O terbiyesiz polisin eşkâlini veriyorum: Bayağı uzun sakallı, uzun bıyıklı, zayıf yüzlü. 30-40 yaş arasında görünüyor.
Allah korusun, orada tartışma büyüse, kargaşa çıkacak, İran Başkonsolosluğu tahrip edilecekti.
Suçu onun bunun üzerine atmak; yok şucu, yok bucu demek kolay... Ama önce kendimize bakmalıyız... Öfke seli birilerine silâh çektiriyor!