Nazlı Ilıcak'ı ancak Merkel kurtarır
Sadece 24 saatlik zaman dilimi içerisinde benzeşen iki davada ayrı kararlar izledik. Bir tanesi Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel ilginç bir şekilde tahliye edildi. Derdest edilip, hapse atıldığı günlerde Almanların yoğun kampanyasıyla karşılaştık. Buna en sert tondan itiraz eden Erdoğan oldu. Federal Şansölye'nin sık sık tekrarladığı "Hemen serbest bırakın" taleplerine "O bir bölücü terörist" diyerek karşılık verdi. Yücel'in geçmişini bilemediğimizden doğal olarak Cumhurbaşkanının söylediklerine inandık.
İki ülke arasındaki bu didişme bir yıla yakın sürdü. Ne zaman ki Başbakan Yıldırım Almanya'ya gitti, durum birden değişti. Her fırsatta "Kararı Türk adliyesi verir" diyenler çark ettiler. Aylardır hazırlanamayan iddianame -hiç kusura bakmasınlar- bir günde ortaya çıktı. Başbakanımızın önceden yaptığı "hayırlı haberler bekliyorum" deyişinin yorumunu ise sizlere bırakıyorum.
Neticede "Erdoğan'a göre bölücü terörist" Deniz Yücel, jet hızıyla tahliye edildi. Cezaevi kapısında eşinin elinde bir büyük buket halinde maydanozla karşılaması manidardı. Doğrusu bu maydanoz kime mesajdı henüz çözmüş değilim. Terörist gazeteciyi aynı gün özel uçakla Almanya'ya götürdüler. Bir daha gelir mi? Bunun da cevabı zor.
Bu ani gelişmeden sonra iki ülke başbakanları mutlu şekilde demeçler verdiler. Şansölye; "Darısı diğer Alman vatandaşlarının başına" şeklinde konuştu. Yani buna eyvallah ancak "Bu tahliye bizi kesmedi" imasında bulundu.
Biz değil ama Alman medyasının meraklı soruları başladı; "Leopard tankları için uygulanan ambargo kalkacak mı?". Berlin "Böyle bir şey yok. Pazarlık olmadı" dese dahi bazı gelişmelerin olacağı kesin. Şimdi ters köşede kalan Erdoğan'ın ne söyleyeceğinin merakı içerisindeyiz. Geleneksel olarak "Yine aldatıldım" mı diyecek? Nasıl oluyor da, bu kadar tehlikeli terörist bir günde aklanabiliyor?
Diğer konu
Gelelim FETÖ'cülükten müebbet yiyenlere. Tesadüf dedik ya, aynı gün içerisinde böylesi bir mahkûmiyet kararını da öğrendik. Nine Nazlı Ilıcak'a verilen cezaya inanamadım. "15 Temmuz ayaklanmasının anası olduğu" tescil edildi.
Görülen o ki geriye yaş durumu ve hastalıktan Cumhurbaşkanının "özel affı" kalıyor. Ya da Merkel'i devreye sokmak. Aklıma başka bir şey gelmiyor. Kişisel kanaatim Nazlı Ilıcak'ın hiçbir zaman "darbe teşvikçisi" olmadığıdır. Bu düşüncemi kimse değiştiremez. Şanssızlığı, Alman vatandaşı değil!
***
Ahretten yayın
TRT Müzik'te "Arda Boyları" var. Ekranda iki kişi. Biri suyun ütesinden Rüstem Baba -Avcı- diğeri ise Şükriye Tutkun. Yahu bu kızcağız bir süre önce ölmedi mi? Tamam da, ekranın sol köşesinde CANLI yazıyor. Sabırla bekledim. Sonunda TRT-2018 yazıldı. Peki bu neyin nesi. Cennetten yayın mı? Birileri çıkıp, bu tuhaflığı izah ederlerse iyi olacak...
...
SAÇMALAR: "Ustadan İstekler" adlı yayına başlandı. Mustafa Keser, uzun yıllar önce HBB televizyonunda başlattığı programa bu defa TRT Müzik'te devam ediyor.
İlk bölümün kahramanlık türkülerine ayrılmasını doğal karşıladık. Yemen'in burada yer alması iyi düşünceydi. Huştur'u Muştur'a çevirmedikleri için sevindik. Ancak sözü edilen redif kelimesinin anlamının bilinmemesi tuhaftı. Mustafa Keser repertuvarına aldığı parçayı hiç incelemedi mi. Redif; "ihtiyat askeri" demektir. Kanal ciddi, ortam ağır. Bu durumda "Alo, ne goyim"lerle program yapılmaz. Biraz ayıp oluyor.
...
EN İYİSİ: Aynı ekranda en iyi program yine Şaheserler idi. Eski, yeni fark etmiyor. Olağanüstü eserler tadında icra ediliyor. Bu defa Hacı Arif Bey'in besteleri vardı. Şef Vedat Kaptan Yurdakul öncelikli tüm emeği geçenleri tebrik ediyorum.
***
Usluer'den bir fıkra
Yaşar Usluer, fıkralardan esinlenmiş olacak "Bu da benden" diyerek bir tane yolladı:
Şiddetli yağışlardan sonra kiliseyi su basıyor. Personel ayrılıyor papaz kalıyor. -Bunca yıl dua ettim Allah beni kurtarır diyor. Sular yükselmeye devam ediyor, sandal gönderiyorlar binmiyor. Allah beni kurtarır diyor. Sular daha da yükselince en üst kata çıkar. Bu defa helikopter yolluyorlar yine binmiyor. Allah beni kurtarır demeye devam ediyor. Ve boğuluyor tabii.
Öbür tarafta melekler sorguya çekince "Ben Allah'a küstüm, bunca yıl dua ettim, beni kurtarmadı" diyor. Melekler açıyor ağızlarını, yumuyor gözlerini; "Be geri zekalı, Allah sana sandal gönderdi binmedin. Helikopter gönderdi binmedin. Daha nasıl yardım edecekti".
Bu da bizden
İki mümin Hakk'a yürüyor. Melekler sorguya çekiyor; "Ey mümin sen sağlığında ne iş yapardın? Cevap: Ben cami imamıydım. Ömrüm Allah'a dua etmekle geçti. Ona Cennet'in gümüş anahtarını veriyorlar. Aynı sorular soruluyor. Cevap: Ben otobüs şoförüydüm. Ömrüm yolcu taşımakla geçti. Ona altın anahtar verilince imam bozuluyor: Ömrüm boyunca dua ettim bana gümüş anahtar, şoföre niye altın anahtar veriyorsunuz? Meleklerin cevabı daha ilginç; "Sen dua ederken herkes uyuyordu. Şoför araba kullanırken herkes dua ediyordu."