Nazlı Ilıcak: "FETÖ'yü ben mi kadrolaştırdım?"
Yargının nasıl işlediğine dair iki haber, dolayısıyla iki örnek var..
İstanbul'da 15 Temmuz darbe girişimini önceden bildikleri iddiasıyla Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı'nın ''anayasayı ihlal'' suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istendi.
Esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapan tutuklu sanıklardan Nazlı Ilıcak, "Ben darbe olacağını bilmiyordum. 'Hayır' diyorum; ben FETÖ'nün amacının devleti ele geçirmek olduğunu bilmiyordum. Bülent Arınç bile Abdullah Gül bile idrak edememiş. FETÖ zaten amacını biliyor, ben üyesi değilim, bilmiyorum." dedi.
Ilıcak, "Devletin FETÖ tarafından ele geçirilmesinde benim nasıl katkım olabilir? Atama ve terfi yetkim mi var? Bana değil, bunlara izin veren devlet yetkililerine sorulmalı. Benim tweetlerimin FETÖ'nün devlete sızmasıyla ya da darbeyle ne ilgisi var? Ben hükümet devrilsin dememişim ki..." diye konuştu.
***
FETÖ darbesini önceden kimlerin bildiği soruşturulacak olursa, yargılanan gazetecilere sıra gelmez! Bilmediklerini söylüyorlar ama önceden bilmek diye bir suç da yoktur!
Darbe girişiminde bulunanları, harp okullarına alan, diğer öğrencileri bunlara kovduran, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi kumpaslarla, devletine bağlı askerleri tasfiye ettirerek yerlerine FETÖ'cüleri getirenlere, önüne, arkasına, sağına soluna FETÖ'cü yerleştirenlere kimse hesap sormuyor ama adı geçen gazeteciler, böyle bir suçlama ile yargılanabiliyor. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kumpasların basın ayağı olmakla suçlansalardı, kendileri de itiraz edemezdi. Böyle bir dava açılmıyor çünkü, "davanın savcısıyım" diyenden ve FETÖ'yü başından beri destekleyen bakanlarından başlamak gerekiyor. Bu yapılamayınca, AKP-cemaat koalisyonu çatladığı zaman cemaati tercih eden gazeteciler, günah keçisi ilân edildi!
Oysa asıl suçu, CIA'nın desteklediği, organize ettiği FETÖ'ye her istediğini verenler işledi. Cemaati tercih eden gazeteciler de masum değil ama yattıkları süreler, işledikleri gerçek suçtan alacakları cezayı karşılardı!
32 avukata otopark davası!
Uşak Baro Başkanı Gürcan Sağcan, adliye bahçesindeki otopark yetersizliğini protesto eden 32 avukat hakkında 10 yıl hapis istemiyle dava açıldığını bildirdi.
Sağcan, geçen yıl Haziran ayında, 32 avukatın araçlarını adliye otoparkına park etme eylemi yaparak buradaki yetersizliği gösterdiğini belirtti. Sağcan, yaklaşık 40 dakika süren protesto sırasında içinde tutuklu ve mahkûmların bulunduğu Uşak E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü'ne ait iki aracın bahçeden çıkamaması gerekçesiyle haklarında dava açıldığını kaydetti. Sağcan, adliye bahçesine araçlarını park eden 32 avukat hakkında "Kara ulaşım araçlarını kaçırmak veya alıkoymak", "Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak" suçlarından 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın Uşak 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 29 Mart'ta görülmeye başlanacağını ifade etti.
***
Aynı adliyede görev yapan savcının, park etme meselesi yüzünden protesto gösterisi yapan avukatlar hakkında dava açması yasaldır ama hukuk mantığına terstir. Çünkü savcı bizzat olayın taraflarından biridir. Adliyenin işleyişinden cumhuriyet başsavcısı sorumludur. Tabii, "reddi hâkim" talebi vardır ama "reddi savcı" talebinde bulunulamaz. Fakat savcı ile avukatlar arasındaki bir çekişmenin, 10 yıl hapis istemli bir dava ile devam etmesi hukuka uymaz. Adliyenin otoparkına avukatı sokmayacaksın, eylem yaptılar diye 10 yıl hapis isteyeceksin!
Hukukun üstünlüğü, hâkimin, savcının diğer vatandaşlara üstünlüğü değildir.
Adalet, kendini bile kayırmamaktır!