Mutlakiyet rejimleri kalkınmayı engeller

Demokratik olmayan ülkelerde uzun dönemli ekonomik ve sosyal kalkınma olmuyor. Kısa dönemde bazı adımlar atılıyor, geçici refah sağlanabiliyor ve fakat uzun dönemde bu refah sürdürülemiyor. Geçmiş yazılarımda, Güney ve Kuzey Kore, Tayvan ve Çin arasındaki demokrasi ve kalkınma farklılıklarını örnek olarak vermiştim.
Mutlakiyetçilik ve merkezi planlama, bir süre ekonomide dinamizmi ve yatırımları artırıyor ve fakat halkın demokrasi ve daha çok refah istemesi diktatörleri tedirgin ediyor. Bu defa toplum daha çok baskı görüyor. Ekonomide dinamizm azalıyor. Sovyetler Birliği’nde aynen böyle oldu. Sovyetlerde devletleri bir arada tutabilmek için, sosyalist rejime entegre yatırımları, birliğe dahil devletler içinde dağıttı. Bu durum maliyetleri artırdı. Koordinasyonu zorlaştırdı.
Mülkiyet hakkı, doğanın insana vermiş olduğu bir haktır. Geçmiş dönemde Sovyetler ve diğer benzer rejimlerde bu hakkın yokluğu, çalışma azmini ve yaratıcılığı baltalamıştır.
Bugün de Rusya, insan hakları ve demokratik özgürlükler açısından, özgür olmayan bir ülkedir. Petrol ve doğal gaz gibi imkanlarına rağmen, gelişmesini henüz tamamlamış değildir. Çünkü Rusya’da ekonomide insanlar, müteşebbis, yatırımcı, hala Hukukun üstünlüğü ve mülkiyet haklarından endişe etmektedir. Buna rağmen halk neden hâlâ Putin diktatörlüğüne biat etmektedir? 1917’de çarlığı deviren, ihtilal yapan bir halk neden hâlâ bir dikta rejimini kabul etmektedir? Nedeni sosyalist rejimin getirdiği bir biat kültürü müdür?
Halkın demokrasi talebi, inançlara, halkın bilinç düzeyine, yetişmiş olduğu kültürel ortama, coğrafi yapıya, idarecilerin niyetine ve hatta genetik yapıya bağlı olarak değişebilir. Söz gelimi İngiliz halkı Rusya’da olsaydı Putin aynı şekilde demokrasiyi kendi diktasına göre dizayn edebilir miydi?
Elbette demokrasi demek herkesin bildiğini okuması anlamında değildir. Somali örneğinde olduğu gibi siyasal gücün dağınık olması da piyasa düzenini bozmakta ve kaos yaratmaktadır.
İngiltere’de başlayan, 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’ya ve Dünya’ya yayılan sanayi devrimi o dönemlerde mutlakiyetçi rejimlerde engellendi. O zaman Çarlıkla yönetilen Rusya, padişahlık olan Osmanlı İmparatorluğu ve İmparatorlukla yönetilen Çin’de, bu güçler halkın bilinçlenmesinden korktukları için bu ülkeler sanayi devriminden uzak kaldılar.
1445’te icat edilen matbaayı, 1485’te II. Beyazıt bir ferman çıkararak yasakladı. Bu fermana göre Müslümanların Arapça baskı yapması yasaklandı. 40 sene matbaa makinesinin ülkeye girmesine izin verilmedi. Daha sonra da baskılar sıkı bir şekilde denetlendi.
Bir gazeteci bana CHP ’Osmanlı’yı ret mi etti’diye bir soru sordu... Ben de “Cumhuriyet yönetimi Osmanlı’yı reddedemez... Zira aynı topraklarda ve aynı millet Cumhuriyeti kurdu. Cumhuriyet idaresi Osmanlı’nın dış borcunu ödedi. Reddedilen, hilafet ve mutlakiyet rejimi idi” diye cevap verdim.
Küreselleşme sürecinde her ülke yabancı sermayeye, dış ticarete ihtiyaç duyar. Rusya’da olduğu gibi, mutlakiyet rejimleri sermayeye güven vermez . Yerli ve yabancı sermaye ve işletmeler, dikta baskısı altında olan hukuk düzenine güven duymaz. Tasarruflar düşer. Yatırımlar yapılmaz. Kalkınma ve refah sağlanamaz.
Sonuçta dikta düzenler, dünyanın tadını kaçırır... Global dünyanın çok dikkatli olup, diktaya kayan rejimleri demokrasi için zorlaması gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları