Müslümanlar... Hâl ve gidiş
Müslümanlar kırk parça... Diğer dinlere bakıyorsunuz... Hepsi, çok farklı mezheplere dâhil olsalar ve hatta her bir mezhep bir "din" mesabesinde görülse bile nihaî hedefte bir aradalar... Birlikte hareket ediyorlar.
Haçlı Seferleri nasıl başladı? Hiç düşündünüz mü? Ya yüzyıllara yayılması? 20. yüzyılın son çeyreğinde İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'in, "düşman"ın yeni rengini "Yeşil" diye adlandırması... 21. yüzyılın ilk çeyreğinde ABD Başkanı George Bush'un, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'nin Müslüman ülkelere karşı harekâtı "Haçlı Seferi"ne benzetmeleri... Tesadüf mü dersiniz!
Ya Müslümanlar ne yapıyorlar? Birbirlerini yemekle meşguller. Geçin birbirlerini yemelerini, halkın haklarının kısıtlanmasını İslâmla te'lif edebilir misiniz, uzlaştırabilir misiniz! Diğer Müslüman ülkelerde bulunmuş olanlar, gidip gelenler asıl Müslümanlığın Türkiye'de yaşandığında hemfikirdirler. Bizim Müslümanlığımızı da cemaatçilik-tarikatçılık ifsat ediyor.
Tekrar yazıyorum... Cemaatler de, tarikatlar da var olmasın demiyorum. Var olsunlar. İnsan bir "zümre" içinde yer almaktan mutluysa, tarikat veya cemaat başındakinden feyizlendiğini, dini öğrendiğini ve yaşadığını düşünüyorsa, ona niçin engel olunsun. Burada, tarikat ve cemaat şeflerinin tavrı mühim. Maalesef onların tavrı, muhâkeme yürüten Müslümanlarda soru işareti bırakıyor.
Yakın zamanda bir "modern cemaat"in yaptıkları... "İslâmcı" hedef gözeten hükûmet edenlerle birbirinin izine kurşun sıkmaları... Akıl alacak gibi değil! İslâmın neresinde gösterebilirsiniz?
Ya hesap verememe? İslâmî değerleri esas aldıklarını belirtenler, ihsas edenler yönettikleri ülkede, hesap vermekten kaçınabilirler mi? Halka gerçekleri söyleyemeyen, Hakk'ın karşısına çıktığında ne diyecek? İbadeti göstermelik olmuyor mu?
Hak Teâlâ buyuruyor:
"Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de o, gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." (Âl-i İmrân, 3/103)
Bu âyet-i kerîmeyi idrak eden bir Müslümanın "ABD'nin ipi"ne sarılacağını düşünemezsiniz!
Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî İşleri Genel Başkanı Dr. Abdurrahman es-Sudeysî, Suudi Arabistan'ın El-İhbariyye kanalında: "Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar."diyebilmiştir!
"Vahhabî" Sudeysî, "Saray"daki (Bizimki değil; onların sarayı!) biri kulağına fısıldamasa, bu sözleri diyebilir miydi? (Fısıldamasına da gerek yok... "Görünen köy..." meselesi!)
Adam sözlerini o kadar ileri götürüyor ki, hem kendi kralına, hem ABD'nin Başkanı Trump'a dua ediyor. Neymiş? "Suudi Arabistan ve Amerika'nın dünyanın güvenliğin ve istikrarın merkezi olmasında öncelik ediyor"muş!
Dualadığı Trump'un Kudüs kararı karşısında ne diyecek Sudeysî?!
Allah bilir Kur'ân'dan sayfalar çeviriyor, Kudüs'ün adım adım gidişinde, Trump'un rolü için "hikmet" arıyordur.