Muppet Show ihtiyarları!
ABD'nin Dışişleri ve Savunma bakanlarının benzeşen yanları nedir? Cevaplarınızı tahmin edebiliyorum. Ağzınızdan çıkan ilk kelime mutlaka "yalancılıkları" oluyor. Bu kesinlikle doğru. İkisi de tarz olarak Pinokyo'yu hatırlatıyor. Tek farkları burunları uzamıyor. "Yalan üstüne yalan"la işi götüreceklerine inanıyorlar. Hani bir dönemin bizde de popüler olan kukla dizisi Muppet Show'un Münekkitleri'ni -eleştirmenleri- de anımsatıyorlar. Onların ayrıcalığı "hep doğruları söylemeleri". Oturdukları özel opera balkonunda herkese bindirmeleriyle sevdik onları. Bunlar farklı.
Bakıyorum medyamıza ve ekranlarımıza, Mattis ile Tillerson ikilisine fazla eğilen yok. En azından bunlar ünlü locaya oturtulabilir. Ya da daha uygunu tahtadan burunlarıyla sayfalara monte edilebilirler. Hatta aralarına Trump da alınabilir.
Bu üçlünün ortak tutkusu, olmayan saçları. Dikkat edin, kravatlarını yamuk, gömleklerini buruşuk görebilirsiniz. Ancak kafalarındaki ilaveler hep düzgün. Minik perukları monte etmeden asla kameraların karşısına çıkmıyorlar.
Seçme saçmalar
Merak edilen konulardan biri, bunların bu yaşta binlerce mil uçabilmeleri. Yetmemiş gibi muhataplarıyla saatlerce konuşuyorlar. Buna "masal anlatma" desek, daha fazla yakışır. Size bir itirafta bulunayım; ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Erdoğan'la yaptığı üç saat on beş dakikalık görüşme "kişisel rekoru". Suratına çarpılan bilgi ve belgeler karşısında sadece "hık mık ettiğini" öğrendik. Hiç olmazsa ağır ve hafif silah arasındaki farkı dahi bilmeme numarasına yatan Savunma Bakanı gibi davranmadı. Özetle basın toplantısında söyledikleri tutulmayacak vaatlerden öteye gidemedi. Zaten onları da artık yutan yok.
Türkiye yalan dolanlarla iş birliğinden artık vaz geçmeli. Hele üçkağıtçı bunaklarla oyalanmaya hiç gerek yok. Doğru bildiğimiz yolda devam edelim. Böylece bunları uçaklarda yatıp kalkmaktan da kurtarmış oluyoruz.
Örf ve ananelerinde 18 yaşından sonra anne-babalarını tanımayanlarla uyuşmamız mümkün değildir. Bizimkiler yaşlandıkça bilgeleşir. Onlarınkiler dünyayı yönetme peşine koyulurlar. Böyle bir yapıyla işimiz olmamalı!
***
Moderatör gezide
Gece Görüşü'nde ikinci kez Hande Fırat yoktu. Neyse bu defa hastalıktan değildi. Başbakanın peşine takılıp Almanya'ya gitmişti. Bu da biraz tuhaftı. Patronluğuna soyunduğu program yerine geziyi tercih etmişti. Abdulkadir Selvi'yi yine yönetici makamında izledik.
Gürkan Hacır, "Afrin Operasyonu"nun Ak Parti kongresinden duyurulmasını eleştirdi. İlginç tezlerinden biri ise Em. Org. İlker Başbuğ'un sözlerine yaptığı yakıştırmaydı; "Paşa, Cumhurbaşkanlığı turlarında". Doğrusu buna katılmak mümkün değil. Yine de zekice yakıştırmaydı. Gürkan'ı tanıyan biri olarak böylesi tezlerini sık sık duyacağımızı söyleyebilirim.
Nevzat Çiçek, hükümet sözcülüğüne devam etti. İsmail Saymaz'ın uğraşısı yine CHP'de birliği tesis etme üzerineydi. Gecenin tek yeni bayan unsuru Merve Şebnem Oruç'un Türk-ABD ilişkilerine getirdiği yorum iyimserdi; "Boşanma kararı alan çiftin evlerini ayırması gibi bir şey". Neticeyi soranlara verdiği cevap daha iddialıydı "mutlaka barışırlar".
Bu defa olmadı
NTV'nin tartışmalarında konuların erken başlatılıp çabuk sonuçlandırılması bazen olumlu geçmiyor. Bu ekranda sadece katılımcıların iyi seçildiğini söyleyebilirim. Bir gece Doç. Dr. Burak Küntay'ı görüyorsunuz . Müthiş bir ABD başkanları analizi yapıyor. Örneğin ayrı telden çalsalar da müttefiklerinin Rusya'dan silah alımına gelince aynı şekilde saldırıyorlar.
NTV'deki önemli isimlerden biri de Prof. Dr. Mithat Baydur. Hoca, her şeyden önce önemli bir "siyaset okuyucusu". Kendi adıma en beğendiğim analizci diyebilirim. Dışişlerimize böyle bir danışman şart.
Arada Doç. Dr. Yunus Emre gibi uyuyanları gördükçe şaşırmıyor değilim.
***
Günün sürprizi
FOX'un Çalar Saat'inde tatlı bir yayını fark edince, yazıya ara verdim. İsmail Küçükkaya'nın konukları Türk müziğinin üç önemli ismiydi.
Dilek Türkan söyledi. Kanunuyla Göksel Baktagir, uduyla Yurdal Tokcan eşlik etti. Yanık Ömer'le başlandı. Gemi Kalkar ve Ne Derin Kudreti Var'la devam edildi. Sohbetlerde öz müziğimiz ön plana çıkarıldı.
Tek itirazım Türkan'ın anlattığı Yanık Ömer öyküsüne. Ömer gerçek bir kahraman. Sadettin Kaynak'ın oğlu değil. Kurtuluş Savaşı'nda 7 yıl cepheden cepheye koşan bir asker. Savaş sonunda sağ salim köyüne döner. Kendisini yıllar yılı bekleyen nişanlısıyla evlenir. Bunları Safiye Ayla'nın ağzından duyduğumu belirtmeliyim. Diğer yakıştırmaların hepsi gerçek dışı.