Muhalefet ihtiyacı
Türkiye son yıllarda muhalefet açısından bir çıkmaza girdi. Çok tanınan duayen bir gazeteci bu duruma bir örnek olarak bana ''CHP, siyasi iktidara MHP'den daha fazla destek veriyor" dedi ve konuşmanın, kavga etmenin yetmeyeceğini, yeni bir vizyonun gerekli olduğunu ekledi.
Muhalefet cephesine bakarsak... İYİ Parti, HDP ile yan yana gelme korkusu yaşıyor. Mecliste AKP'ye şartlı destek vereceğini açıkladı. AKP'nin Meclise getirdiği kanun teklifleri, çalışanın ve esnafın lehine ise, dış politikada Türkiye'nin yararına olursa, destek vereceğini açıkladı.
Eğer İYİ Parti kendi vizyonunu, çözüm yolunu açıklasaydı daha iyi sonuçlar alacaktı.
HDP'nin muhalefeti, PKK'yı dışlamadığı sürece, marjinalde kalır. HDP, demokratik görünüyor ve fakat PKK'yı reddetmediği için demokrasi anlayışı göstermelik kalıyor. HDP'ye oy verenlerin bir kısmı HDP'nin çizgisini benimsediği için değil, parti baraj altında kalırsa AKP daha çok vekil çıkarır endişesi ile veriyor.
Beni bu yazıyı yazmaya, CHP'li olup da sandığa gitmeyeceğini söyleyenlerin azımsanmayacak kadar çok olması zorladı. Bu anlamda İstanbul Büyükşehir adayı CHP için dönüm noktası olacaktır. Özellikle Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı gibi dürüst ve formasyon sahibi olması yanında, ayrıca ön seçimle gelmesi de hayati önem taşıyor.
Bugün CHP'nin siyasi konjonktürde geldiği yeri, ''CHP başka bedende yaşayan bir ruha dönüştü'' diye tarif edebiliriz.
Bu tarif bir zorlama değil. Yaşananların bir tespitidir. Zira CHP, siyasi yelpazede kendine özgü bir ideoloji, kendine özgü bir duruş sergileyemedi. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşadık. 2017 genel seçimlerde de aynısını yaşamaya ramak kaldı. Önümüzdeki mahalli seçimlerde ne olacağı belirsiz. Çünkü CHP temel misyonu olan parti içi demokrasiden uzaklaştı.
Gerçekte ise CHP demokrasiyi getiren partidir. 1961 Anayasasının getirdiği parti içi demokrasiyi en yoğun şekilde yaşayan partidir. O kadar ki ön seçimle gelmeyip, yüzde 5 kontenjanla gelenler, hem o zamanki MYK karşıtı olan Genel İdare Kuruluna üye olamıyorlardı. Hem de kontenjan adayı ön seçimde yüzde 75 oy almış adaylardan daha önceki sırada alamıyordu.
Parti içi demokrasi olmadan Türkiye, Avrupa standartlarında bir demokrasiye geçemez. Halkın demokrasi talep etmesi için toplumda demokrasi bilinci ve demokrasi kültürü olması gerekir. Bu kültür ve bilinç, bir eğitim iki parti içi demokrasiyle oluşur.
Tersine Türkiye'de demokrasi karşıtı bir kültür oluşuyor. Söz gelimi Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça'nın yayına hazırladığı ansiklopedide yer alan bir ifade basına taşınmıştı. "Komünizm, kapitalizm, demokrasi, sosyal demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak" olarak tarif edilmişti. Tövbe etmeyenlerin cezası ölüm olarak belirtilmişti. Bu olayı İstanbul Milletvekili Ali Şeker de o zamanki Başbakan Binali Yıldırım'a soru önergesi ile sormuştu.
Demokrasiyi şirk düzeni olarak gören bir anlayış içinde, muhalefetin demokrasi görevinin ne kadar önemli olduğu da anlaşılıyor.
Maalesef siyasi partilerde çeteler oluştu. Liderler demokrasiyi ayak bağı olarak görüyorlar. Kamuoyunun yakından bildiği ve fakat demokrasi olmadığı için engelleyemediği bazı gerçekler var.
Bazı partilerde kapalı devre sorunlar yaşanıyor. Söz gelimi bazı yöneticiler aday yapacağım diye para topluyorlar. Sonra bu paranın bir kısmını siyaset yapmak için organizasyonlarda kullanıyorlar, basına reklam için kullanıyorlar. Maalesef Türkiye şartlarında başarılı da oluyorlar.
Demokrasi içinde böyle yanlışlar sürdürülemez. Demokrasi kendi yanlışlarını da zaman içinde onarır.
Tekrarlamak gerekirse, anti demokratik bir siyasi siyasi kültürün oluşmasının temel nedeni, Siyasi İslam'a göre dizayn edilmek istenen eğitim sistemi ve parti içi demokrasinin kaldırılmış olmasıdır.