Millî Görüş yenileniyor

Tercüman yıllarımdı. Hemen her hafta iki genç gelirdi. Ben onların ismini unuttum ama beni mutlaka hatırlarlar. Her defasında ellerinde Seyidoğlu yazan kutu vardı. İçinde tatlı yoktu. Her zaman fıstık doluydu. Bunların Siirt cinsi olduğunu gayet net anımsıyorum. "Ne olur bir daha getirmeyin" şeklindeki itirazlarıma hiç aldırmadılar. Bu trafik yıllar yılı devam etti. İstekleri çok basit bir şeydi; "Millî Görüş toplantılarına" yer vermemiz. Mesela "Bağcılar, bilmem ne düğün salonunda buluşmamız var" türünden şeylerdi. Ben de bunlara hep yer açtım. Küçük de olsa haberlerin çıkması onları mutlu ederdi. İstisnasız her yayında mutlaka teşekkür telefonu açarlardı.

Böyle başlayan çalışmalar sonunda semeresini aldılar. Bünyelerinin yetiştirdikleri nihayetinde hükümet etme konumuna ulaştı. Ak Parti'nin bu akımın eseri olduğunu siz de biliyorsunuz. Ancak, lider Necmettin Erbakan'ı hiçbir zaman terk etmeyenler Saadet Partisi'ni yaşatmayı sürdürdüler. Hem de gıpta edilecek sadakatle.

Mevcut durum

SP'nin bugünkü durumu hayli enteresan. Hoca'nın vefatından sonra genel başkanlık makamına yükselmişlerin bazıları bugün Erdoğan'ın yanında. Birer birer, ya bakan ya da danışman olarak görev yapar oldular. Kimileri de bordro ve unvan zengini işleri kaptılar. Hepsini iyi tanıyorsunuz.

Ne zaman ki Saadet Partisi'nin başına Temel Karamollaoğlu geçti durum değişti. Başkanlık makamını devraldığı siyasi oluşumda gerçekten önemli kıpırdanmalar başladı. Karamollaoğlu, tecrübesini ileriyi görüşçülüğünü iyi kullanıyor. Tüm partilere kapısı açık. Ya o gidiyor, ya ona geliyorlar.

Yanılanlar

Bazı Ak Parti bülbüllerinin kanal kanal dolaşıp "Ak Parti'yle ittifak yapılmalı" tezgahlarını da yutmuyor. Çünkü görevi devraldıklarının davalarını satmalarını hazmedemiyor. Peki Ak Parti'deki bu telaş neden? Hani kimi, -yine eski Millî Görüşçü- anketörlerin televizyonlara çıkıp "yüzde 0.67'lik partiden ne bekleniyor" şeklindeki küçümsemelerine bakmayın siz. Bu haftaki araştırmaların sonucunu açıklayayım; "Temel Karamollaoğlu ve Saadet Partisi'nin oy oranı şimdiden yüzde 6.5'i buldu".

Telaşın ana nedeni bu. Millî Görüş Hareketi efsanedeki gibi küllerinden yeniden doğuyor. Eski müridlerin telaşı bu yüzden. Görüşlerine ister katılır, ister katılmazsınız. Saadet Partisi eski günlerini yakalama peşinde...

***

Futbolumuzun baleti

Orhan Ayhan'la programında Suat Mamat işlendi. G. Saray'da dört, Beşiktaş'ta iki şampiyonluk yaşayan bu futbolcuyu defalarca seyrettim. Vefa'da da futbol oynadı. Galatasaray'ı 1-0 yendikleri maçı babamla birlikte izlemiştik.

Ömer Üründül, övgülerini "çok güzel giyinirdi" ile süsledi. Üründül'ün futbolla ilgisi onu konusunda canlı kütüphane haline getirdi. Bir bahis açılınca, hemen cevap veriyor; "Roma'da oynandı" ya da "4-1 bitti". Son olarak Real Madrid- PSG maçını İspanya'ya gidip izledi. Bu da genlerinden geliyor. Babası Sedat Üründül, bizim medya uyurken Afrika'daki finallere giderdi. Güney Amerika'daki şampiyonaları takip ederdi. Onunla Süleyman Demirel'in evindeki sohbetimizi unutmam mümkün değil. En çok da bu işlerden vakit bulup, Atatürk Barajı'nı yapıp bu alanda lider olmasına halen şaşırıyorum. Dedik ya Ömer Üründül bu genlerden geliyor. Sanırım torun Üründül de aynı özelliklere sahiptir.

***

Buz hokeyi mi?

Futbolda belli başlı sistemler vardır. WM ve 4-4-2 önde gelenler. Arada basketboldan esinlenme -hızlı baskın hücum- Kataniço'yu gördük. Bu İtalyan icadının değişik versiyonu ise "sinir bozma". Rakibin hassas noktalarına basıp, oyunlarını engelleme. Yani sahadan attırmaya varan bir belden aşağı taktik. Son yılların modası bu. Eğer hakem de acizse, başarı kesindir. Bunun benzeşenini bizde de görmeye başladık.

Beşiktaş-Fenerbahçe maçları, özellikle kupanın ilk ayağı, sinir bozmanın tipik örneğiydi. Hatta daha ileri gidildi diyebilirim. Saha kenarındaki takım kulübeleri futboldan çok buz hokeyini hatırlattı. Her faul düdüğünde sahaya fırladılar. Yatıştırma görevi yerine "yangına benzinle giden" halleri vardı. Başlarında da teknik direktörleri.

Bu iş nasıl bu duruma geldi derseniz, Fırat Aydınus'u gösterebilirim. Alper Potuk'a daha 3. dakikada hak ettiği kartı gösterseydi maç zıvanadan çıkmazdı.

Sadece hakemler mi suçlu? Kötü niyetli futbolcuları atlamayalım. Tahriklerin bu kadar karşılık bulduğu maç hatırlamıyorum. Benim üstünde durmak istediğim Beşiktaş'ın psikopatları. En başta Quaresma. Daha yeni yıldızlaşan bir futbolun üstünden dört gün geçmeden bu hale nasıl gelebiliyor. Bunun cevabı "kafasında kısa devre var". Kupanın ikinci ayağı için önerim, şimdiden çare aranmaya başlanmalı.

Yazarın Diğer Yazıları