Bir hafta önce, Ahmet Hakan iktidar sözcülerinden Av. Mehmet Sarı'ya sordu; "Aday mısınız?" O da bunu "kahkaha atarak" cevapladı. Yani 'evet'in gülme efektlisi ile. Bu örnekten yola çıkmak istiyorum.
Borazanları uzun süredir dikkatle inceliyorum. Daha doğrusu adaylık şanslarını ele aldım. Ak Parti'ninkilerle başlayacağım. Ekran ekran dolaşıp, hükümet icraatını savunanların listesini çıkardım:
* Prof. Dr. Mehmet Şahin. Kesinlikle liste dışı kalmamalı. Son olarak HaberTürk'te Elfin Tataroğlu'na saldırısı dahi onu baş köşeye oturtmaya yeter.
* Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu. Sarayın yılmaz savunucularından.
* Prof. Dr. Tayyar Arı. Çok çalıştı. Mutlaka iyi bir yere yerleştirilmeli.
* Yukarıda sözünü ettiğim "olmazsa olmaz" Mehmet Sarı dışında, epey avukat daha var. Pınar Hacıbektaşoğlu, Derya Yanık, Yasin Şamlı ve diğerleri. Bunlar kesinlikle milletvekilliğiyle ödüllendirilmeli. Anketörleri de unutmayalım. İbrahim Uslu ile Adil Gür'ün böylesi talepleri yok. Ötekiler mutlaka bir yerlere konulmalı.
Karşı kanat
CHP'ye yakışanlar ise Elfin Tataroğlu ile Gülfem Sanver Saydan. Bugüne kadar iyi kavga ettiler. Bu iki hanım "bayan kontenjanı"na gerek kalmadan adaylık için ön plana çıktılar. Kemal Kılıçdaroğlu bunları görmezden gelemez.
Bunların dışında birkaç isim daha var. Eksik tarafları "siyasete aktif olarak katılmama kararları". Bu yüzden biri dışında diğerlerini yazmak istemiyorum. Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Baydur. Hitabet ve bilgi birikimiyle her şeye layık... Yine de karar "siyaset ağaları"nın...
***
Kabak Atilla'ya patlayacak
Ekranlarda ne zaman Trump'ın imzasını görsem karamsarlık başlıyor. Kandilli Rasathanesi'ndeki deprem kayıt cihazının çalışmasını hatırlıyorum. Bu karalama hep bir felaketin habercisi oluyor. ABD Başkanı bu kez İran'la imzalanan "Nükleer Antlaşma"yı tanımadığını açıkladı. Aynı lafları tekrarlayıp durdu. Sonunda da "öncü deprem"in çizimlerini ortaya koydu.
Bu iş İran'la kalır mı? Sanmıyorum. İç içe yaşadığımız komşu ülkeye getirilecek yasaklar mutlaka bizi de etkileyecek. Unutmayalım ki Rıza Zarrap'tan Hakan Atilla'ya dönüştürülen davanın nedeni "İran'a uygulanan ambargonun delinmesi" iddiasıdır. Bu şartlarda Halkbank Genel Müdür Yardımcısının alacağı cezayı tahmin etmek zor değil. Üzülerek görüyorum, kabak onun başına patlayacak.
Ortada bir gerçek varsa, dünyayı bir delinin yönettiği. Beyninin basmadığı ise Tahran'ın burnunu sürteceğim derken içine düşülecek durum. "İran'ın balistik programını ortadan kaldıracağım" diyor. Ancak onunla yetineceğine inanmıyorum. Netanyahu'nun gaz vermeleriyle sıranın İran'ın nükleer santrallerine gelmesi kaçınılmaz.
Dikkatli olmak
Ankara, her türlü kötü senaryoya karşı şimdiden hazırlanmalı. Onlara devamlı bip attıkları İsmet İnönü'yü incelemelerini öneriyorum. Özellikle de İkinci Dünya Savaşı'ndan uzak kalma başarısını iyi tetkik etmeliler. Son notum yine Hakan Atilla ile ilgili olacak; "Allah yardımcısı olsun". Hakkında verilecek kötü kararın eli kulağında.
***
Yanlış zamanlama
Washington DC'deki açıklamanın gün ve saati belliydi. Peki CNNTÜRK'ün akışına ne demeli? "Ne Oluyor"da önce, ilan edilen konuklardan vaz geçildi. Sonra tek isimde karar kılındı; Nihat Zeybekci. Ekonomiden Sorumlu Bakan'ın -o kadar çoklar ki- "Nurlu Ufuklar" söylevlerini dinledik.
Şirin Payzın soruyor; "Sokaktaki vatandaş şikayetçi, -Büyüyoruz da, nasıl büyüyoruz. Biz küçülüyoruz-. Zeybekci buna cevap olarak Standard and Poors, IMF ve Dünya Bankası diye karşılık verdi. Galiba söyleyecek lafı bitti.
Merak ettiğim konu, bakanı toplam kaç kişinin izlediği idi. Söyleşi rating listelerinde "ilk 100'de bile yok". Ata Ninem'in benzetmesini hatırladım "maymun gözünü açtı".
Diğer taraf
Bu arada NTV'nin Siyasi İşler'indeki akışı beğendim. Ahmed Arpat baştan söyledi; "Trump açıklama yaparken Amerika'ya bağlanacağız." Üç Ankaralı gazetecinin ABD başkanının tehditlerini yorumlayışlarını da beğendim. Öncelikle Serpil Çevikcan'ı çok başarılı buldum. Sadece son bölümdeki iç politika tartışmasına gerek olmadığı inancındayım.
