Millet uzay araştırması yapıyor, biz iç savaşı tartışıyoruz!
Türkiye'nin geldiği durumun en açık, en bariz özetidir bu yazının başlığı...
Kahvehane ağzından öteye gidemeyen siyasi söylemler yüzünden siyaset kurumundaki sorunlar her geçen gün büyüyor.
Son çıkan KHK, abes bir tartışma ortamına neden oldu.
KHK'ya göre olası bir kalkışma ve darbe durumunda silah kullanan sivillere herhangi bir cezai yaptırım uygulanmayacaktı. Hükümetten farklı açıklamalar geldi. AKP Genel Başkan Yardımcısı "İleride kalkışma ihtimalleri için alınmış bir önlem" derken, hükümet sözcüsü "sadece 15-16 Temmuz'u kapsayacak" yorumu yaptı.
Kendi aralarında bile emin değiller!
Tam da burada önemli bir soru işareti doğuyor.
15-16 Temmuz tarihlerinde darbecilerle çatıştığı ya da müdahale ettiği için ceza alan herhangi bir vatandaş var mıdır? Eğer varsa, darbecilerle mücadele ettiği için vatandaşa ceza veren hâkimler kimdir?
Dolayısıyla KHK'yı doğru okumak zorundayız.
Herhangi bir kalkışma durumunda vatandaşların kendilerini savunması, ülkelerini savunması ne zamandan beri suç oluyor?
Böyle bir durum oluşsa süreç zaten "seferberlik hali" olarak tanımlanmayacak mı?
Seferberlik halinde eli silah tutan herkes emniyet güçlerine ve askere katılmayacak mı?
Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalacak, yoruma açık bir konu.
***
2018 yılına giriyoruz. Hindistan, Pakistan, Çin, Güney Kore gibi burun kıvırdığımız, sınırlı demokrasi olduklarını düşündüğümüz devletler; uzay araştırmalarına, bilgi teknolojilerine inanılmaz bütçeler ayırıyorlar.
Türkiye ise cezaevlerini büyütüp, olası iç savaş senaryosunda vatandaşların nasıl davranacağını düşünmekle meşgul.
Neden üzerimizdeki bu darbe, şiddet, korku iklimini bir türlü atamıyoruz?
Örneğin siyasi iktidar artık Türkiye'ye yeni bir şeyler vaat etmeyi, huzuru, gelişmeyi, yeni projeler getirmeyi neden düşünmüyor?
Her geçişinde para ödediğimiz köprüler ve yollarla insanların mutlu olduklarını mı sanıyorsunuz?
Peki ya yeni yetişen nesil? Onlara her gün kutuplaşmayı, ayrışmayı, kavgayı öğretiyoruz.
Televizyon dizilerinde; racon üstüne racon kesilirken, kadına şiddetin uygulanmadığı bir program göremiyoruz.
Bu nasıl bir hâldir!
Bir önceki KHK'da zeytin arazilerini imara açanlar, şimdi yurt dışından "zeytin ithal edebiliriz" diyor.
Bu nasıl bir çelişkidir!
İnternet zehir değildir
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TÜBİTAK ödül töreninde yaptığı konuşmada "internet"i eleştirdi.
Erdoğan, "İnternet kafeler vardı şimdi iş evlerde kurulur hale geldi. Artık internetler eve yerleşti. Zehir evin içine girmiş vaziyette. Hocalarımız bu tehlikeden kurtulmamız lazım. Bu çok ciddi bir uyuşturucu müptelası. Bu noktada çok ciddi adımlar atmamız gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Halbuki internet bir "zehir" değil, küresel ekonominin, bilgi üretiminin, iletişimin ve günümüzün olmazsa olmaz bir teknolojisidir.
Şimdi bu konuşma metinlerini kim hangi mantıkla, TÜBİTAK ödül törenine denk getirecek şekilde yazdı, mutlaka araştırılmak zorunda.
Bilimsel gelişmelerin dünyaya yön verdiği, bilgi satan devletlerin ekonomide fark yarattığı bir dönemde bu açıklamayı Erdoğan'ın önüne koyanların "iyi niyetli" olduklarını düşünmek sahiden güç.
Şu sözlerin üzerine "internet yasaklansın" diyen aşırı yandaşlar bile çıkacaktır.