Millet iradesi mi devlet iradesi mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Muharrem İnce, gece saatlerinde açıklama yapmadı, sonraki gün saat 12.00'de basının karşısına çıktı ve "Seçim sonuçlarını kabul ediyorum" dedi.
Bence bu seçimlerin en önemli ifadesi budur!
Bir seçimin sonucunu kabul edip etmemek söz konusuysa, orada bir sorun vardır.
İnce, bir sorun olmadığını, oylar çalınmış olsa bile bunların sonucu değiştirmeyeceğini söyledi ama ardından "Türkiye, Tayyip Erdoğan ve kadrolarıyla sürdüremez" ifadelerini de kullandı.
Öyleyse, "seçim sonuçlarını kabul ettiğinizi açıklayın" diyen, kabul etmemeniz durumunda neler olacağını hatırlatan mı oldu? Öyle ya, bugüne kadar, hangi seçimde liderlerden biri "seçim sonuçlarını kabul ediyorum" demek ihtiyacını hissetti?
***
Türkiye'nin yeni bir yönetim sistemine geçişini öngören Anayasa değişikliğine yol veren Devlet Bahçeli, seçim sonuçlarının YSK yerine Anadolu Ajansı tarafından ilan edilmesinden sonra "Türk Milleti, Milliyetçi Hareket'i TBMM'nin hem kilit partisi yapmış, hem de denge ve denetleme görevini vererek önemli bir sorumluluk yüklemiştir." diyerek, bundan sonraki kendi görevini de tanımlamıştır.
"Kilit" kavramını kullanan önemli bir kişi daha var! Rusya'nın Duma Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Leonid Slutskiy, "Türkiye, Rusya için önemli bir partner. Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden seçilmesi Suriye barış süreci başta olmak üzere Rusya ve Türkiye'nin ilişkilerinin kilit noktalarında öngörülebilirlik sağlayacak" dedi.
Bu arada Şanghay İşbirliği Örgütü'nün gözlemcileri de Türkiye'deki seçimlerin tam bir şeffaflık içinde geçtiği raporu verdi! Çin'den bakınca da böyle görünüyor anlaşılan?
İngiliz Telegraph gazetesinin analizinde ise "Batılılar muhtemelen Erdoğan'ın bir işe yaramayan zaferinden memnun olacaktır ama muhalifleri, ABD ve AB'nin onu bu kadar süre desteklemesinden mutsuz" ifadesi kullanıldı.
***
Benim analizim ise şu şekilde: Türkiye, Erdoğan yönetiminde ABD'nin Suriye politikasına karşı, Rusya ve İran ile iş birliği yaptı. CHP ve İYİ Parti ise bu iş birliğini onaylamadıklarını belli ettiler. Bunun yerine Avrupa Birliği ve NATO çizgisinde yürüyeceklerini söylediler veya benzer ifadeleri parti programlarına koydular.
Oysa ABD, Büyük Orta Doğu Projesi'ni dayatıyor! ABD, Fırat'ın doğusunda 60 bin kişilik PKK ordusunu, kendi kara kuvvetleri olarak görüyor, eğitiyor silah veriyor!
Bu sebeple, Türkiye'nin, bu işi dengede götürerek "Rusya ve Türkiye'nin ilişkilerinin kilit noktalarında öngörülebilirlik sağlaması" şarttı.
Seçimden önce "seçimlerin asıl kriteri!" diye bu konuyu inceledim ama kimsenin umurunda olmadı!
Bu durumda, devlet politikasının devamını öngören devlet iradesi, Anadolu Ajansı kurgusuyla seçim sonucunu, sandıklar kapandıktan bir buçuk saat sonra Erdoğan'ın lehine ilân etti! Üç gün önce de yüzde 52 rakamını göstermişlerdi! Yüksek Seçim Kurulu, bu kurguya "gık" bile diyemedi. CHP sözcüleri ise önce "İkinci tura kaldı" diyecek oldu ama ardından "Bizdeki sonuçlar da Erdoğan'ı yüzde 51 gösteriyor" diyerek durumu kabul etti. Muharrem İnce de durumu kabullendiğini açıklamak zorunda kaldı.
Fakat, Erdoğan devlet politikasından saparsa diye de MHP'yi denetleyici olarak başına diktiler!
***
Peki Türkiye, dışarıdan bakanlar açısından nasıl görünüyor?
Bu sorunun cevabını İngiliz Times gazetesi veriyor:
"Tartışmalı seçim zaferi Erdoğan'a devletin bağımsız kalan son aygıtlarının da neredeyse tam kontrolünü verdi. Olağanüstü Hal yönetimiyle sivil toplumun baskılandığı Türkiye, son iki yılda sık sık 1930'lar Almanya'sını andırıyor."
Özetle, seçim sonuçları, bana "millet iradesinin yansıması" olarak görünmüyor! İnandırıcı değil. Aksine bu sonuçların, "devlet iradesinin yansıması" olduğuna dair kuvvetli bulgular var!
"Türkiye'de devlet iradesi mi kaldı? Amerikan devletinin iradesi olmasın?" diye düşünenler de var elbette. Haksız da değiller ama Türkiye, güçlü bir devlettir dostlar!