Meydan soysuzlara bırakılmamalı!
Boğazlıyan Mutasarrıfı Kemal Bey'in Ermenicilerin, İngilizlerin, Padişah'ın iş birliğiyle nasıl idam edildiğini ünlü yazar Ahmet Ağaoğlu'nun kaleminden dün okuduk.
Ünlü gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın da Malta'ya sürülenlerdendi. Sürgünden önce Bekirağa Bölüğü'ne hapsedilmişti. Kemal Bey'i o da yakından tanımıştı. 1919'da, içinde bulundukları vaziyeti Yedigün dergisinde yayınladığı hatıralarında şöyle anlatır:
"Kapılarda süngü takarak bekliyen Mehmetçikler nazarında, bütün muhafız zabitler nazarında mevkuflar Türk milliyetçiliğini ve vatanperverliğini, ecnebi ve bilhassa dahilî ırk düşmanlarına karşı mücadeleyi temsil ediyorlardı. Resmî hükümet âdeta memleket haini mevkiinde idi. Onun için bütün muhabbet mevkuflara gidiyordu. Hamam bahanesile çıkıp evlerine gidenler ve sonra Bekirağa bölüğüne dönenler oluyordu.
Hükümetin bize resmen ve kanunen bir şey yapamıyacağı göze çarpacak kadar meydana çıkmıştı. Fakat bazıları, tehcir meselesini ele dolayarak bazı askerlerin teşvik edileceğini, Bekirağa bölüğüne, bize karşı hücum ettirileceğini tahmin ediyorlardı. Miskin İstanbul hükümeti şüphesiz ki bunu bile düşünmekten âcizdi.
Maamafih Bekirağadakilerden bazı oda halkı her ihtimale karşı ihtiyatî bir tedbir olmak üzere, müdafaa için silâh ve bomba tedarik etmişlerdi.
Zelil İstanbul hükümeti en büyük kahramanlığını Bozdoğan [Boğazlayan] kaymakamı Kemal beye karşı gösterdi. Nâzım Paşa divanıharbi teşekkül etmişti. Tehcir meselesinden dolayı Kemal bey orada muhakeme ediliyordu. Tabiî onun vaziyeti herkesi alâkadar ediyordu. Zavallının hakkında epice ümitlere düştük. Sinop mebusu Hasan Fehmi efendi Kur'ân'dan tefe'ülde bulundu. 'Ve maerselnâke...' âyeti çıktığını haber verince herkeste ümit ve neşe arttı. Müştak [İsmail Muştak Mayakon (1882-1938)], Kemal beyin müdafaanamesini yazmağa şevk ile sarıldı. Fakat hiçbir şeyin faydası olmadı. Bir gün, ikindi üzeri, Kemal beyi Merkez kumandanlığına çağırdılar. Harbiye Nezaretinin avlusundan, gözümüz önünde, büyük kapının yanındaki köşklere doğru yürüyerek giden Kemal bey bir daha geri dönmedi...
Memleketi harbe sürüklemek ve harbi fena idare etmek suçu ile ileri gelen bir eski devlet adamına bu muameleyi yapsalardı ihtimal ki hakkında bu kadar derin bir infial ve aksülâmel vukua gelmiyecekti. Fakat Kemal bey, mütarekeden sonraki taşkınlıkları ile halkın pek derin teessürlerini uyandıranları ve ecnebileri memnun etmek için hükümet tarafından kasten kurban edilmiş bir masum mertebesine yükseldi. Kemal beyin feci akıbeti Bekirağadakilerin uzun zaman neşelerini kaçırdı ve manevî kuvvetlerini az çok kırdı. Fakat memlekette husule gelen aksülâmelden istifade ile mevkilerini çok kuvvetlendirmek imkânını buldular." (Hüseyin Cahit, "Malta Adasında Esaret Hatıraları-Tevkif-Esaret-Firar", Yedigün, C. 4, S. 88, 14 İkinciteşrin 1934, s. 4).
Hüseyin Cahit Yalçın'ın Nâzım Paşa dediği, ön adı Mustafa olan "Nemrut Mustafa"dır. Divan-ı Harp'in ilk başkanı Hayret Paşa idi. Ermeni Patriği Zaven idam edilecek vatanseverlerin listesini İngilizlere veriyor, onlar Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya, Ferit Paşa da Hayret Paşa'ya yolluyor. Hayret Paşa bunu kabullenmeyip istifa edince, yerine getirilen Nemrut Mustafa emirleri uyguluyor.
Bu ay içimizdeki Taşnakçılar (Ermeni de değil; Türk!) yine saldırıya geçecekler. Meydan bu soysuzlara bırakılmamalıdır.