Mehmetçiğin aklı yok mu?
Afrin'de yaşanan tablonun kısa bir özeti bir güne sığar mı? Gün gelir sığar...
11 ayrı kahraman, 11 ayrı can, 11 farklı aile...
Bir günde aranızdan ayrılıyorlar ve geriye kırık cep telefonları, çantaları, postalları ve son kokularının işlediği şehadet kıyafetleri kalıyor.
Büyük bir özveri, büyük bir metanetle yürüyen bir ordudan bahsediyoruz.
Bu tablo karşısında, kamuoyundaki birtakım yaklaşımlar, siyasilerin söylemleri ve PKK'ya yakınlığıyla bilinen örgütlenmelerin girişimleri kabul edilemez noktalara geliyor.
Afrin Operasyonu'na katılan ve cephenin en kritik yerlerinde görev yapan askerlerimizin neredeyse tamamı "uzman çavuş" statüsünde.
Eskiden olduğu gibi 2-3 aylık erler cepheye sürülmüyor. Çarpışan askerlerimizin tamamı bilinçli, iradeli ve istekli bir şekilde bu görevlere gidiyor.
Farklı odaklar ise durumu bambaşka bir şekilde lanse etme çabasında. Askerlerin zorla cepheye sürüldüğü algısını oluşturma amacıyla hareket ediyorlar.
"Bölgede sivil halk var, operasyon boşuna yapılıyor" diyenler de Mehmetçiğin füzeli saldırılarda şehit olması karşısında suspuslar.
Durumun adını koyalım.
Oradaki askerlerin tamamı; sıcak stüdyolardan yorum yapanların, dört bir yanı ısıtılan parti salonlarının kürsülerinde bağıranların, ellerinde telefonla yorum yazanların imkanlarına sahip değil.
Düşünün... Bir gündeki temel ihtiyaçlarınızı; yeme, içme, barınma, iyi bir uyku, duş... Bunlardan bir tanesini yapamadığınızda nasıl tepkili, isyankâr olabiliyorsunuz.
Bir de askerlerimizin halini düşünün. Birçoğu yeri geliyor, günlük ihtiyaçlarını gideremediği gibi canını ortaya koyduğu çatışmalara, operasyonlara giriyor.
Binlerce gencimiz, subayımız "düğüne gider gibi gidiyoruz" diyerek şehit düşerken, gazi olurken şikâyet etmiyor da konuyla hiç alakası olmayanlar bu durumu neden siyaset malzemesi haline getiriyor? Anlamak mümkün değil.
Şehit sayıları üzerinden siyaset yapanlar, şehitler geldikçe yorumlarını sertleştirenler, öldürülen terörist sayısını vererek parti propagandası yapanlar... Bunların hepsi Mehmetçiğin şanlı mücadelesine gölge düşüren, aciz yorumlardır.
Siyasiler artık bir karar almalı. Böyle bir dönemde, birbirlerine terör üzerinden, Suriye politikaları üzerinden yüklenmeyi bir kenara bırakmalılar.
Daha önce de telaffuz ettiğim gibi, kimin ne hesabı varsa Afrin alındıktan sonra görsün.
Şu an yapılan olumlu/olumsuz tüm eleştiriler en başta kahramanlarımızın ailelerini üzüyor, düşündürtüyor.
Herkes komutan olmuş
Televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada önüne gelen bir strateji çiziyor. Yorum yapanların geçmişlerini bilmeseniz, hepsinin birer komutan olduğunu sanacaksınız.
Siyasiler de bu konuda geri kalmıyor, kullanılan İHA'ların içindeki parçalara kadar bilgi sahibiler!
Mesele bu kadar basit ve sıradan değil. Haritada üzerinde elle çizdiğiniz, oklarla işaret ettiğiniz bölgelerde yeri geliyor yürümek bile zorlu bir süreç haline geliyor.
Stratejiyi belirlemeyi, askerin nereye yürümesi gerektiğini bırakın da Türk Silahlı Kuvvetleri icra etsin.
Ordumuzun bu konudaki kurmay aklı, televizyon stüdyolarında yapılan afaki yorumların çok ötesinde.
HDP kongresi ve şehide haciz
11 şehidimizin cenazeleri toprağa verilmeden Ankara'da HDP skandalı yaşandı. Adeta çözüm sürecindeydik; Öcalan'a selam göndermeler, TSK'nın operasyonlarına tepki göstermeler... Her şey vardı... Bunların hepsi kontrollü ve bilinçli bir şekilde yapıldı.
"İyi de kardeşim her şeye tepkilisiniz. Ne güzel siyaset yapıyorlar, silah alıp dağa mı çıksınlar" diyen "aydın"lar da vardı.
Sormak gerek; arkasına silah, yanına örgütü alıp terör estirmek ve bunun sözcülüğüne soyunmak ne zamandan beri "meşru siyaset" kapsamında değerlendiriliyor?
Savcılık, kongre sonrasında soruşturma başlatmış. Umulur ki bu soruşturma bir gaz alma hamlesi olarak kalmaz.
Bir diğer konu da Afrin'deki ilk şehidimiz olan Murat Özalkan'ın tazminatına göz dikenlerin haciz koydurma kararı. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir durum. Şehadetinden sonra ailesine verilen kırık cep telefonuna "haciz" mesajı düşüyor.
İnsanlık bu kadar alçalmamıştı!