Medyanın acı Kıbrıs suskunluğu!
Orta Doğu yangınının kıyısındaki Kıbrıs’a, şimdi daha stratejik ağırlık yüklenirken, başta “egemenlik” olmak üzere Türklerin bütün hakları da ellerinden alınıyor.
Gerçekten de AB destekli, İsrail’in de rol aldığı ABD projesi, gün be gün kendini ve doğuracağı “tehlikeyi” gösteriyor.
Kıbrıs’ı da içine alan senaryo, Doğu Akdeniz ve Ege’deki; petrol, doğal gaz rezervleri üzerinde oynanıyor.
Tarih boyunca jeopolitik, jeostratejik konumuyla küresel güçlerin mücadelelerinin odak noktası olan Doğu Akdeniz, günümüzde de petrol, doğal gaz rezervleri, hatta verimli tarım alanlarıyla önemini koruyor.
Öte yandan; Orta ve Doğu Akdeniz ülkelerindeki yönetimleri değiştiren “Arap Baharı” , Suriye’nin durumu, Filistin sorunu, İsrail’in uygulamaları ve hatta İran olgusu bölgedeki güvenliği tehdit ederken, Türkiye’nin de bu aşamada küresel güçlere karşı tavizler verdiği artık yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Aslında, Doğu Akdeniz’in tarih boyunca stratejik öneme sahip olan bir deniz olduğu biliniyor
Doğu Akdeniz’in kontrolü Orta Doğu ve Asya Pasifik petrol yollarının kontrolü anlamına da geliyor.
Buna bir de Doğu Akdeniz’in kendi doğal gaz kaynakları eklenince, bölge üzerine yapılan planlar daha önem kazanıyor.
Artık Doğu Akdeniz petrol terminallerinin yoğun olduğu bir bölge iken yakın gelecekte petrol-doğal gaz üretim platformu yoğun bir coğrafya olurken, özellikle petrol ve doğal gaz tanker trafiğinin çok artacağı hesaplanıyor.
Tabii ki, Doğu Akdeniz’in doğal gazı, bölgenin güvenlik stratejisini de temelinden değiştiriyor.
İsrail bulduğu doğal gaz kaynakları ile bölgede büyük bir enerji oyuncusu olmaya soyunuyor.
Nitekim, ABD petrol firmaları ile Rusya’nın Gazprom firması İsrail ile iş birliği içinde sondaj hazırlığı yapıyor.
Böylece, Doğu Akdeniz’den başlayan yeni bir enerji koridoru yaratma arayışı, bölgeyi “sürdürülebilir gerginlik” coğrafyası haline getiriyor.
Görünen odur ki “sürdürülebilir gerginlik” , ABD’nin istediği ve çoğu zaman uyguladığı bir stratejiyi sergiliyor.
Projeksiyon Ada’nın üzerine çevrilecek olunursa, Kıbrıs’ta enerji terminalleri ve LNG tesisleri için harekete geçilirken, bu büyük yatırımlardan ABD’nin ve bazı güçlü AB ülkelerinin yanı sıra Rusya da payını almanın temellerini atıyor.
KKTC’nin tamamen ortadan kaldırılma projesinin temelinde işte böylesine uluslararası menfaatler ve pay kapma yarışı bulunuyor.
Üstelik daha önce de değindiğimiz gibi, Kerkük-Yumurtalık hattıyla akan 60 bin varil petrole Bakü’den yola çıkan 50 bin varil de eklenince günde 110 bin varil petrolün güvenli bir şekilde dağıtım işlemi ortaya çıkıyor.
Ceyhan’dan dünyanın dört bucağına, büyük çoğunluğu deniz yolu ile dağıtılmakta olan petrol, hatta gazın, öncelikle Kıbrıs’ın Kuzeyi’nden geçen tankerlerin güvenliği, adanın önemini adeta kanıtlıyor.
Kuzey Kıbrıs’ın “birleşme” şemsiyesi altında, Güney Kıbrıs’a ilhakı anlamına gelen yeni ve çok tehlikeli girişimi ne acıdır ki, Türk medyası görmezlikten geliyor.
Açık açık belirtmek gerekir ki; Yeniçağ gazetesi dışında, bu milli soruna cesaretle değinen ne bir başka gazete ne de televizyona rastlanıyor.
Yazarların suskunluğu ise, tarihe mal oluyor.
İktidarın içine düştüğü iç çatışma süreci ve haberleri bu maskelemeyi meydana getiriyor.
Belki de, AKP iktidarının iç gafleti, böylesine önemli gelişmeyi örtüyor.
Zaten, yolsuzluklarla ağır bir şekilde yara alan; telaş içindeki AKP iktidarının, terör örgütü ile sürdürdüğü görüşmeler, verdiği tavizlerinin yanı sıra, üçüncü büyük gafleti Kıbrıs’ta kendini ele veriyor.
Ne yazık ki, diğer siyasi partiler de, Kıbrıs’ta Türklere kurulan tuzağa bigâne kalıyor.
Kısaca, “yeni bir enerji koridoru” yaratma peşinde koşan ABD, tarih boyunca stratejik öneme sahip olan Doğu Akdeniz’de hâkimiyetini tam olarak sağlamanın bir adımını daha atarken, Türklerin egemenliğini çiğniyor.