"McKinsey'i eleştiren ihanet eder!"

ABD'nin küresel güç haline gelmesi kolay olmamıştır. Bunun için birçok insanlık dışı uygulama yapılmış, sömürü düzeni ve bu düzenin tesisi için kurumsallaşmış bir devlet yapısı oluşturulmuştur.

ABD'nin dünyada birçok ülkede etkin bir şekilde baskı kurması, modern sömürü yapıları oluşturmasının arkasında ABD halkı yoktur. Bizzat ABD'nin devlet aklı vardır.

Sömürü düzeninin kurulmasında ise ordunun yanı sıra görünmeyen enstrümanlar da vardır. Özellikle bazı çok uluslu firmaların üst düzey yöneticileri doğrudan CIA ile bağlantılı çalışmakta, ülke ekonomileri ve dinamikleri hakkında raporlar oluşturmaktadırlar.

Bunların yanı sıra danışmanlık firmaları da çok etkindir.

Hatta bu konuyla ilgili yıllarca ABD merkezli çeşitli danışmanlık firmalarında üst düzey yöneticilik yapıp, yaptığı işi "ekonomik tetikçilik" olarak tanımlayan John Perkins son derece önemli kitaplar yazmıştır.

"Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" isimli 4 serilik kitapta anlatılanlar bugün Türkiye'nin karşı karşıya bırakıldığı ekonomik yöntemlerle yakından ilgilidir.

Perkins'in ilk kitabın önsözünde ekonomik tetikçiler ve danışmanlık firmaları için söyledikleri son derece çarpıcıdır:

"Biz 'Ekonomik Tetikçi'lerin en iyi yaptığı şeylerden biridir bu; Küresel bir imparatorluk kurmak. Biz, diğer ulusları, (En büyük şirketlerimizi, hükümetimizi ve bankalarımızı yöneten) şirketokrasiye boyun eğmeye zorlayan koşulları yaratmak üzere, uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz ve mafyadaki muadillerimiz gibi, 'iyilik' de yaparız: Bunlar genellikle altyapı (elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri) yatırımları için verilen borçlar şeklindedir. Bu tip borçların bir şartı da tüm projelerin bizim mühendislik ve inşaat firmalarımız tarafından gerçekleştirilmesidir. İşin aslı, paranın çoğu ABD'yi terk etmez bile; sadece Washington'daki bankalardan New York, Houston ya da San Francisco'daki mühendislik ofislerine aktarılır.

Paranın bu şekilde şirketokrasi üyesi işletmelere (yani, alacaklı tarafa) neredeyse anında geri gelmesine rağmen, borçlu ülke hem anaparayı hem de faizini son kuruşuna kadar ödemek zorundadır. Eğer bir ET gerçekten başarılıysa, verilen paranın miktarı o kadar yüksek olur ki borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir. İşte o zaman da biz, (tıpkı mafya gibi) diyetimizi isteriz. Bu da genellikle şunlardan bir veya birkaçını içerir: Birleşmiş Milletler'de alınacak bir kararda ülkenin vereceği oyun kontrolü, topraklarda askeri üsler kurulması, petrol ya da Panama Kanalı gibi değerli kaynaklara erişim. Bu arada borç yükümlülüğü tabii ki devam etmektedir ve küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiştir."

Perkins'in anlattığı danışmanlık firmalarının yaptıklarıyla ABD Orta Doğu'daki birçok İslam ülkesini kendisine bağlamıştır. Bu ülkelerin başında gelen Suudi Arabistan ile ilgili Trump'ın "Bak Kral, biz seni koruyoruz. Biz olmazsak iki haftaya burada olmayabilirsin. Kendi ordunu kendin ödemelisin, ödemeye mecbursun" sözleri son derece çarpıcıdır. Arabistan'daki otoyolların büyük bir bölümünün ABD'li firmalar tarafından yapıldığını ve bu yollarda kullanılan otomobillerin yine büyük bir bölümünün Amerikan markası olduğunu hatırlatalım.

Daha önce çokça ABD radarına giren Türkiye, bu sefer de kendisini göbekten bağlamaya çalışıyor.

Türkiye'de yetişmiş insan gücü ve ekonomiden anlayan kimse kalmamış gibi McKinsey isimli danışmanlık firması bizi denetleyecek.

Firmanın daha önce bu çapta hizmet verdiği ülkelere bakalım; Lübnan, Suudi Arabistan, Azerbaycan, Pakistan, Myanmar, Porto Riko...

Fazla söze gerek var mı?

Eleştiriler haliyle her geçen gün artıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dün yaptığı açıklamada eleştirileri "ihanet" olarak değerlendirdi: "Tek firmadan değil birçok firmadan görüş aldık. Amerikalı var, Avrupalı şirketler var. Danışman hocalarımızdan da katkı aldık. Yeni dönemde bir ofis kurduk bu ofis tamamen yerli ve millî. Görüş alacağız ama yerli ve millî duruşla biz yöneteceğiz. Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettendir. Bu ülkede de kimlerin ihanet ettiğini son 3 yılda görüyoruz."

Ülkesi için kaygılanan insanlara söylenen sözlere bakın!

Şimdi her şeyi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, 2000'lerden itibaren; millî devletin temellerinden sarsılması, etnik aidiyetlerin ön plana çıkartılması, ulus kimliğinin ortadan kaldırılması, bir cemaatin siyaset eliyle orduyu ele geçirme girişimi, denetimsiz özelleştirmelerle millî varlıkların satılması, dünyada örneği görülmemiş göç hareketiyle demografik yapının alt üst edilmesi... Ve tüm bunlardan geriye ekonomik bir çöküş!

Ve kendi vatandaşına "ihanet ediyor" diyen bir anlayış!

Yazarın Diğer Yazıları