Mankurtlaşmayı çok sevdik
Kitle psikolojisiyle yönlendirilmek istenen toplumların kontrolü kolay, yönetilmesi basittir. Bu bakımdan iktidarlarını, güçlerini pekiştirmek isteyen yöneticiler, hitap ettikleri kitle için ortak düşmanlar oluşturup, aynı tepkileri vermelerini isterler. Bugün siyah dediklerine yarın beyaz, bir başka gün ise gri diyebilir, kitleden de aynı tepkiyi vermesini isterler.
Biat kültürünü yaygınlaştırmayı görev bilir, bir süre sonra da refleks haline getirirler. Biat kültüründe liderlerin sorgulanması yapılmaz. O, en doğrusunu bilir, her şeyin başıdır, sözleri, emirleri sorgulanmaz, yanlış yaptığı kesin olsa bile mutlaka bir bildiği vardır, tartışılmaz.
***
Türkiye'de siyasi iktidarı, siyasi parti yönetimlerini bir şekilde ele geçirenler bir süre sonra iktidarlarını pekiştirmeye başlarlar. Sonrasında da iktidarı kaybetme korkusu yaşayıp, gücü ellerinden kaçırmamak için her yolu mübah bilirler.
İşte bu noktada kitlenin oyalanması, olmayan gündemlere, olmayan düşmanlara kanalize edilmesi, vaktinin tüketilmesi süreci başlar. Evlerinde, kahvelerinde, işyerlerinde gün boyu oturup, üretmekten imtina edip, dedikodu yapan kitlenin aynen muhafaza edilmesi öncelikli amaçtır.
Hemen devreye kitle iletişim araçlarını sokarlar. Kitlesel bayağılaşma dalga dalga yayılırken; vatandaş açıktan "aptal" yerine konur, fakat anlaşılmaz.
Örneğin yayın akışlarının büyük bir bölümünü işgal eden, evlendirme programları, yarışmalar, dizilerin içerikleri incelendiğinde bu hakaretin niteliği daha net anlaşılır. Sağlıklı bir insan psikolojisinin sergilenmediği bu ortamlarda ahlaksızlık, hakaret, karaktersizlik, değersizlik 'normal'leştirilir, yaygınlaştırılır.
Toplumun büyük bir bölümü artık duyarsızlaşmış, acıyı, şiddeti kanıksamış, bayağılaşmıştır. Otoriterleşen yönetimlerde gücü elinde tutanların hakaretlerine, kötü davranışlarına boyun eğmeyi kendisine görev bilmiştir.
Bindiği otobüste şoför azarlar, hastaneye gider doktor azarlar, üniversiteye gider hocası azarlar, eve gelir babası azarlar, televizyonu açar yöneticiler azarlar...
Artık azarlanma bir pekiştirme süreci haline gelmiştir. Kafasını boşaltacağı kanallar da ahlaksızlık, insan dışılık had safhadadır. Fakat azarlamazlar, dert vermezler.
Azarlanarak, terslenerek gününü geçiren birey, bu büyülü dünyanın davranışlarını öğrenmede, taklit etmede gecikmez.
İşte toplumun sıradanlaşıp, sürü psikolojisiyle yönlendirilme sürecinden küçük bir kesit...
***
Gelişmekte olan ülkelerde kitleyi canlı tutabilmek, inandırabilmek ve siyasi iktidarı kaptırmamak için liderler rakam kullanmayı severler. Ekonomi şu kadar büyüdü, zamları şu kadar yaptık, şu oldu, bu oldu... Ama ay sonu geldiğinde vatandaşın borcu katlanarak büyümüştür.
Daha net örnekler verecek olursak;
Kuyrukların bitti denildiği sağlık sistemi tamamen özel hastanelerin inisiyatifine terk edilmiş durumda, devlet hastanelerinden randevu almak istediğinizde aylar sonrasına gün veriliyor. Vatandaş çaresiz özel işletmelerin eline düşüyor. Düştüğü andan itibaren soyulmaya başlıyorlar.
Toplu taşıma tam bir facia... Metrolarda, metrobüste, otobüslerde nefes almak bir yana, sağ salim eve dönüyorsanız ne mutlu. Dolmuşlar ise Hindistan'da trene binenler gibi... Kapılar kapanmayacak şekilde doldurup, bir gaz bir fren giden çılgın şoförler...
Asayiş hak getire... Her an bir yerden yankesicisi, gaspçısı, tinercisi, alkoliği, teröristi önünüze çıkıyor... Her an bomba tehlikesiyle karşı karşıyasınız... Çocuğunuzun sokağa oyun oynamaya çıkmasından korkuyorsunuz.
Adalet sistemi durma noktasında. Bir boşanma davası bile yıllar sürüyor, hapishaneler dolmuş taşmış durumda...
Daha yüzlercesi...
***
Hemen yanı başımızdaki İran'da devletini dolandıranlara, milletine kurşun sıkanlara idam cezaları verildi. Biz ise hiçbir ülkede eşi benzeri görülmeyen bir olayı tarihe yazdırıyoruz. Terörist başına özel adalar tahsis edip, kanlı talimatlar vermesine imkan sağlayarak vatandaşımızın öldürülmesine göz yumuyor, işadamlarını ise ödüllendiriyoruz!
Evlerde, arabalarda, iş yerlerinde duygusuzlaşmayı, mankurtlaşmayı çok sevdik.
Eski Türkiye'yi çok özledik, öyle böyle değil! Öğrenmeye hevesli, okumaya meraklı, üreten ve gelişen, insana, vatandaşına değer veren Türkiye'yi özledik.