Lozan Zaferi Üzerine
E. Kur. Alb. Ümit Yalım, yıllardır çırpınıyor; "Yunanistan Ege'deki adalarımızı göstere göstere işgal ediyor" diye. Haber gazetelerde, televizyonlarda manşette; ama yetkililer sus-pus vaziyette veya ilgisiz açıklamalarla adeta işgali zımnen onaylamakta. Vatandaşta, okumuşu okumamışı ile kayda değer tepki yok.
Anlamak mümkün değil. Belki, "tapusu bizde, iflas etmiş Yunan boşuna uğraşıyor" diye düşünülmüş olabilir. Ancak bu doğru değil. Benzer saldırıyı, farklı olmakla beraber tarihi Türkmen şehri Kerkük'te de gördük. Tapu ve nüfus kayıtları ile mezarlıklar talan ediliyordu; Barzani ve Talabani eşkıyasının bu saldırılarına engel olunması gerekirken, pişkince, "kayıtların aslı bizde" denilip geçiştirilmeye çalışıldı. Sonuçta Kerkük başta olmak üzere Türkmen şehirleri bir bir açıktan işgal edilip Türkmen katliamı başlatıldı. Kerkük'e 10 yılda 600 bin kişi yerleştirildi, demografik yapı bozuldu. Yerel Yönetimin başı Barzani tek başına Irak anayasasını çiğneyerek Kerkük'ü de içine alan referandumla Türkmen şehrine el koymaya cüret etti.
Benzer durum Ege'de de yaşanmaktadır. Karasularımızdaki adalarda askeri karakol kurup bayrak dalgalandıran Yunanistan, gümrük kapısı açmış pasaport kontrolü yapıyor. Bu tecavüze karşı nota vermekten vazgeçtik, "ağır ol komşu, bu adalar sizin değil, bizim" diyen resmi bir açıklama bile duymadık. Uzmanlar; uluslararası teamül hukukuna göre eğer başkasına ait bir yer itiraz olmadan 20 yıl kullanılmışsa, orası kullanana ait olur" diyor. İlk işgal 2004'de başladığına göre, Bulamaç ve Eşek adaları 7 yıl sonra, 2023'de, resmen Yunan toprağı olacak demektir. Sıradaki diğer adaların ömrünü, varın siz hesap edin. Bir diğer sorun da, karasularımız içinde bulunan bu adalara, Yunanistan'ın tankıyla-topuyla nasıl girip çıktığıdır.
Buna göre, Lozan'dan sonra ilk toprak kaybını Ege'de yaşayacağız. Kıbrıs'ta erime devam ediyor. Eyy, Lozan'ı yetersiz görenler veya "hezimet" sayanlar neredesiniz, topraklarımız gidiyor? Yunan yayılması Aydın'a ve İzmir'e dayanmış, neden susuyorsunuz? Mescid-i Aksa krizindeki haklı tepkiyi, bekamızla ilgili konularda da göstersek olmaz mı?
Geçenlerde biri çıkıp, yenilerek kaçarken bile sivil halkı camilere doldurup yakan, tecavüzcü barbarlar için "keşke Yunan galip gelseydi" demiş. Böylece Türk Milletinin egemenliğine karşı, "Helen egemenliğini" üstün tutup meşrebinin icabını yapmış. İslam'la ve Türklükle ilgisini de ortaya koymuş. Elbette bu zihniyetin sahipleri istiklalimizin tapusu Lozan'a karşı çıkıp, "Sevr"i özleyecektir; kökleri de Osmanlıya kadar uzanmaktadır.
Hatırlayalım, Birinci Dünya Savaşı tam bir vahşetti. Çörçil özetle; "Hukuka göre, savaşta zehirli gaz kullanmak yasaktır; biliyorum. Ama Türkler insan sayılmaz! Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!" demiş ve kullanılmış da. Evet bu savaşta yenildik; ordularımız dağıtıldı, işgal edilen topraklarımız paylaşıldı, Padişah esir düştü. Haçlılar, "Her şey bitti, bu defa Türkler ayağa kalkamaz" dedi. Çörçil daha da ileri giderek, "Türkleri geldikleri Orta Asya'ya sürmek için beklediğimiz bin yıllık fırsatın çıktığını" söyledi.
Ancak Türk Milleti ölmediğini gösterdi ve yeniden "Ergenekon" dan çıkış ve İstiklâl için bayrağı açtı. Büyük Akif'in "… tek dişi kalmış canavar" olarak nitelediği haçlı istilasına karşı Mustafa Kemal Paşa silah arkadaşlarıyla birlikte İstiklâl Savaşını başlattı. Kuvay-ı Milliye cephesinde Ankara Müftüsü M. Rifat (Börekçi) Efendi, Amasya Müftüsü Tevfik Efendi, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi gibi pek çok din adamı ve ileri gelen toplum lideri yer aldı.
Karşı tarafta, haçlılarla yerli işbirlikçileri vardı. Meselâ; "Sevr Antlaşması", "Lozan" dan daha iyidir diyen, "ademi merkeziyetçi" Hürriyet ve İtilaf Partisinin mebusu ve Damat Ferit Hükümet'inin "Şeyhülislamı" Mustafa Sabri, bunlardan biri. Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in idamına fetva verdi, Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilince çok sevindi, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi oldu, Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Bu hain aynı zamanda işgalcilerin kurdurduğu Tealî-i İslam Cemiyeti Başkanı, İskilipli Atıf hoca yardımcısı ve İttihat-ı Muhammediye Cemiyeti önderi Said-i Kürdi de üyesi idi.
Tealî-i İslam Cemiyeti, Kuvayı Milliye aleyhine ilk bildiriyi 26 Eylül 1919'da yayımladı. Bildiride; "İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine, Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır" denildi.
Yunan Ordusu 15 Eylül 1919'da İzmir'i işgale başladı. Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a 19 Mayıs 1919'da çıktı. Bu tarihlere göre "farz" olan neymiş, yukarıdaki paragrafı lütfen tekrar okuyup yorumlayınız.
Milli Mücadele zaferle sonuçlanınca Mustafa Sabri, önce Yunanistan'a, sonra İngiliz casusu Lavrens ile Arapları Osmanlıya karşı isyan ettiren Hicaz Şerifi Hüseyin'e gitti.
SONUÇ: Yüz yıl önce, "Sevr, Lozan'dan iyidir" fetvası verildi, haçlılarla işbirliği "farz" sayıldı. Bugün, "Keşke Yunan galip gelseydi" denildi; Türk egemenliğine karşı Helen "esareti/köleliği" yeğ tutuldu.
Ne acı değil mi? Asır geçmiş, Türk Milletine düşmanlık değişmemiş! Temel meselemiz bu olsa gerek…