Layüsel olup olmamak
Belediye başkanlarının istifaya zorlanması, direnenlerin ise "Başınıza iyi şeyler gelmez" denilerek baskı altına alınması, siyasal hayatımızda ilk kez yaşandı. Önce Topbaş, ardından Aktepe ve Gökçek baskılara dayanamadılar ve istifalarını verdiler. Bu arada Niğde dahil bir iki ilin belediye başkanı da sessizce istifa etti...
Konu, Azerbaycan'dan dönerken uçaktaki gazeteciler tarafından Erdoğan'a soruldu.
Sizi bilmem ama ben Erdoğan'ın bu tür sorulara hangi kimliğiyle cevap verdiğini kestiremiyorum; görüşlerini AKP Genel Başkanı sıfatıyla mı, yoksa Cumhurbaşkanı sıfatıyla mı açıklamış oluyor, onu da bilemiyorum...
Yalnız şunu söylemek mümkün; partisine ilişkin görüş açıklamasını, anayasa değişikliğiyle ortaya çıkan yeni sistemin sağladığı kesin... Partili cumhurbaşkanı uygulaması yaşanmasaydı Erdoğan bugünkü kadar rahat siyaset yapabilir miydi...
Allah muhafaza basın topa tutardı...
Bugün kimsede, bu uygulamaya karşı çıkacak hal bırakılmadı!
* * *
Erdoğan, belediye başkanlarının sorumsuz olamayacaklarını söyledi ve bu ifadesini de layüsel gibi eski bir deyimle vurguladı...
Doğru, Türkiye'de hizmet erbabı, ki belediye başkanları da buna dahil, layüsel yani sorumsuz olamazlar.
Bakanlar da, vekiller de, bürokratlar da...
Hatta cumhurbaşkanı da, başbakan da...
Ancak bunların sorumlu ya da sorumsuz olup olmadıklarına siyasal mekanizma karar veriyor.
Bir merci de TBMM...
Yabancılar garipseyebilir ama bizde böyle; bir vekilin ya da bürokratın sorumsuz hale getirilmesi, izne bağlı.
Yargılanması istenilen bürokratların "İzin vermiyorum" diyen bakanlar tarafından dokunulmazlık zırhıyla çevrildiğini çok gördük... Lâfın kısası, ülkede kimselayüsel değildir fakat layüsel hale getirilir....
Oysa sorumluluk ya da sorumsuzluk, keyfe göre değerlendirilmemeli diyoruz ama değerlendirildiğini de maalesef defalarca gördüğümüzü söylemeden geçemiyoruz....
Yarı yolda kalmak da var
İlk Türk malı otomobilin alıcısı çıktı, Cumhurbaşkanı"Bedelini ödemek kaydıyla ilk ürünü ben alacağım"dedi...
Bunu nerede söyledi...
Beştepe'deki sarayında.
Yerli otomobil üretmek için bir araya gelen beş firmanın ortaklığı, düzenlenen törende Erdoğan tarafından açıklandı... İmzalar tamam, ortaklar arasında medyada havlu atan grubun otomotiv şirketi de var...
Eğer uzlaşı ileride bozulmaz ve strateji yön değiştirmezse sadece binek türü otomobil üretilecek; marka henüz belli değil, kafalarda dolaşan bazı isimler var ama duyunca siz de bu iş bunlarla yürümezdiyeceksiniz...
İnşallah bu girişim de "Devrim" marka yerli otomobil üretimine benzemez ve yarı yolda kalmaz...
* * *
Her alanda olduğu gibi otomotiv sektöründe de teknoloji hızla ilerliyor. Dünyanın pek çok ülkesinde elektrikli otomobil üretimine geçildi. Hibrit otomobli üretimi de hızla ilerliyor. Sektör, benzine, motorine ve LPG'ye bağımlılıktan kurtulma çabalarında.
Sağlamlık ve konfor esas alınıyor.
Bu ikisini yerli otomobilde sağlayamazsak, girişim hüsranla sonuçlanabilir...
* * *
Otomobil üretmek kolay iş değil, rizikosu fazla. Tüketiciye öncelikle markanın sıcak gelmesi lazım; sonra da ürünün nitelikleri. Yapacağımız otomobilin dünya markalarıyla rekabet imkanı olmalı...
Bu alanda sektör deneyimsiz olacağından beklentilere cevap vermek zor olabilir.
Erdoğan, 2019'a eli kuvvetli girmek istediği için yerli otomobil üretimini teşvik ediyor. Başarısız olunursa silah geri tepmiş sayılacak...
Neden Ahlat
Meral Akşener'in, İYİ Parti Genel Başkanı olarak neden işe Ahlat'ı ziyaretle başladığını soranlar var...
Unutmuş olabilirler...
Ahlat, Anadolu'nun Türkler'e açıldığı kapıdır. Burada,24 Oğuz Boyu otağ kurmuştur. Ahlat, Evliyaların ve Alperenlerin diyarıdır; Anadolu'yu bize yurt yapan yiğitlerin ve Türk'ün tarihini yeniden yazanların yattığı yerdir...
Akşener, ceddimize selam olsun diye Ahlat'tı seçti. İyi de yaptı, ilk adımını da partisine yakışır şekilde attı, min gayri haddin kutlarım..
Umarım ders olur
Korkudan kurtulamayanlar, İYİ Parti'ye hırlamaya başladı. Kullanılan sloganlar çalıntıymış...Sosyal medya üzerinden bu yönde algı oluşturmaya çalışıyorlar. Yazar dostum Salim Koçak, ortalığı karıştırmaya kalkanlara cevap vermiş, bana da yollamış... Nasipse yarın ki yazımda Koçak'ın yazısının bir iki bölümüne yer vereceğim... Siyaseti çığırından çıkarmaya çalışanlara herhalde ders olur...