Kutsal Topraklarda Gördüklerim

Dünyanın merkezi, insanlık tarihinin en mümtaz noktası Kâbe'yi görmek bizlere de nasip oldu.

Suudi Arabistan Medya Bakanlığı, her yıl Hac mevsiminde farklı ülkelerden 300'e yakın gazeteciyi kutsal topraklarda ağırlıyor. Bu yılki programa Türkiye'den beş gazeteci davet edildi.

Suudi Arabistan Büyükelçiliği Basın Müşaviri Koray Karakaya Beyefendi'nin ilgi ve alakasından dolayı Yeniçağ adına şahsım da programa davet edilenler arasındaydı. Kendisine bu nazik davetten dolayı ayrıca teşekkür ederim.

fg-007.jpg

Daveti alır almaz başlayan heyecan dalgası ilerleyen günlerde hayatımın en önemli ziyaretine vesile oldu.

Bu kapsamda 12 Ağustos-26 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz ziyaret öncesinde gidenlerden "Orası herkese nasip olmaz, Kâbe seni çağırıyorsa gideceksin ve gittikten sonra yine gitmek isteyeceksin, çok farklı bir yer, inanılmaz bir duygu, bambaşka bir atmosfer" gibi yorumlar aldım.

wqeweq.jpg

Daha önce gidenler, Hac konusu açıldığında öyle heyecanlanıyorlardı ki, açıkçası bu duygunun nasıl oluşabildiğini anlamakta zorluk çekiyordum.

Kâbe bizim için, televizyonlarda gördüğümüz, fotoğraflarını incelediğimiz bir yerdi. Fiziki anlamda daha farklı ne görebilirdik, ne yaşayabilirdik, nasıl bir duygu seli ortaya çıkabilirdi? Bu sorular kafamda dönüp duruyordu.

Bu sorulara cevap arayan düşünce, Kutsal topraklara girdiğimiz andan itibaren bambaşka bir hâle büründü.

İhrama girerken farz olarak "Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülk, lâ şerîke lek" diyerek telbiye getirdik.

lll-001.jpg

Kutsal toprakların başladığı sınırdan itibaren ise tüm Müslümanlar bunu sesli olarak söylemeye başlıyor ta ki Kâbe'yi görene kadar.

sdaffsaddfs.jpg

Anlamı da son derece önemli, "Buyur Allah'ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur."

Ve emir üzerine Kâbe'deyiz… O kadar ihtişamlı ve o kadar kendine özgü bir yapı ki tarifi çok mümkün değil…

sss-010.jpg

Tavafa başlamamızla birlikte zamandan ve fiziki evrenden uzaklaşıyoruz.

Farklı milletler, farklı insanlar, farklı diller, farklı kokular… Üzerlerimizde bir kefen gibi 2 parça ihram… Adeta mahşer gününün bir provasını yapıyoruz. Kimisinin bacağı yok, kimisinin aklı, kimisinin yürüyecek mecali yok, kimisi tekerlekli sandalyede… Ama yorulan, üzülen, isyan eden yok… Herkes yakarıyor, herkes aynı kıbleye bakıp Allah'a yalvarıyor… Fiziki evrende tarifi ve karşılığı olmayan bir boyuta giriyorsunuz.

ol-o.jpg

Kâbe'nin etrafına fütursuzca dikilen yapılar ise ne yazık ki bu atmosfere olumsuz tesirler bırakıyor.

Tavaf esnasında başınızı biraz kaldırdığınızda Zemzem Towers'ın devasa boyutlarıyla karşılaşıyorsunuz. Mimari olarak son derece güzel bir yapı… Ama konumu… Akılla, mantıkla izah edilemeyecek bir noktaya konulmuş. Ne yazık ki Kâbe'nin gözetleme kulesi gibi Müslümanların tepesinde.

pppp.jpg

re-001.jpg

Bizim Suud yönetimini eleştirdiğimiz gibi, Suudlar da Türk hacıları eleştiriyorlar. Özellikle tavaf esnasında Hz.İbrahim'in ayak izinin bulunduğu ve "İbrahim makamı" olarak adlandırılan noktada iki görevli sürekli bekliyor. En çok söyledikleri kelime ise Türkçe olarak "Fayda yok, haram."

Çünkü Türk hacı adayları kutsal mekân ve nesnelere dokunma, ağlama ve elleme noktasında biraz daha farklılar. Sanırım bu bizim geçmiş kültürümüzden kaynaklı… Ama Suudlar bu konuda çok keskinler ve "putperestlik" tehlikesi olarak görüyorlar. Bu gibi olaylara çok sık müdahale ediyorlar.

Haccın en önemli merhalesi olan Arafat'a gittiğimizde ise gördüğümüz manzara son derece çarpıcıydı. Arafat'a ayak basar basmaz müthiş bir fırtına ve yağmurla karşılaştık. Bulunduğumuz bina korunaklıydı, ama Arafat bölgesine baktığımızda Hacı adaylarının ne zor şartlarda bu görevi yerine getirdiklerine şahit oldum. Çadırlar uçuşuyor, eşyalar ve kendileri bir yana savruluyor. Allah'tan çok fazla sürmedi…

1-20180829173258.jpg

Öğle saatlerine geldiğimizde ise gördüğümüz manzara gerçekten tüyleri diken diken ediyordu. 50 dereceye yaklaşan bir sıcaklıkta milyonlarca hacı adayı aynı anda hareket ediyor… Tekbirler, telbiyeler, dualar, yakarışlar… Tarifi çok mümkün değil. Arafat'ta Peygamber Efendimizin veda hutbesini yaptığı Nebire Mescidi de bulunuyor. En büyük kalabalık da bu mescit etrafında şekilleniyor.

dqwdqwwdq.jpg

Arafat'ta Vakfe'ye durduktan sonra Müzdelife ve Mina'ya geçildi. Müzdelife'de kısa bir süre konakladıktan sonra Mina'da 3 gün boyunca kaldık.

fdrefwe.jpg

Mina'da aynı zamanda 3 gün boyunca şeytan taşlama yapılıyor ve bu süreçte kurban kesiliyor. Mina'daki geniş alan ve uzun yürüyüşlerde Hacı adaylarını oldukça zorlu bir süreç bekliyor.

Kâbe'yi ziyaret (tavaf ve Safa-Merve arasındaki say) sonrasında kurbanın kesildiği haberi geliyor ve saçlar tıraş edilerek ihramdan çıkılıyor. Sonrasında ise Kâbe'ye bir kez daha gidilip veda tavafı yapılıyor ve Hacı olunuyor.

fwerfrfrewrew.jpg

Görevlerimizi yerine getirdikten sonra da Medine'ye geçmek nasip oldu ve Mescid-i Nebevî'de namazlarımızı kılıp, Peygamber Efendimizi selamladık…

Kutsal topraklarda gördüklerimizi kelimeler ve satırlarla ifade edebilmek çok kolay değil, ama dilimiz döndüğünce yarınki köşemizde de değerlendirmelerimizi siz değerli okuyucularımızla paylaşacağız.

rfrfrf.jpg

ewq-001.jpg

NOT: 30 Ağustos Zafer Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım.

Yazarın Diğer Yazıları