Kutsal bayramımıza gölge düşüyor!
Ne yazık ki; kanlı olayların devam ettiği Müslüman coğrafyasında, Ramazan ayı, acı ve gözyaşı ile geçmiş bulunuyor. Irak, Filistin, Libya, Suriye, Yemen, Somali, Pakistan, Afganistan ve Mısır’da yaşanan şiddet olaylarında, Ramazanın başlangıcından arife gününe kadar yüzlerce sivil hayatını kaybederken yaralıların sayısı da tam olarak bilinmiyor.
Dikkat edilirse, sadece Filistin/Gazze’de “başka din” le çatışma olurken, diğer topraklarda Müslüman-Müslüman’la savaşıyor. Daha doğrusu, emperyalist güçler tarafından kurulan kumpaslarla Müslümanlar karşı karşıya getiriliyor. Petrol uğruna, “mezhep” kavgaları kışkırtılarak, ayni dinin mensupları, kutsal bir ayda bile birbirlerinin canına kıyabiliyor. Kısacası, Müslüman, “diğer” Müslüman’ı öldürüyor. Bu arada, Musul’da şoför ve diplomatlarımız kaçırılıyor, Somali’de elçiliğe ve Türklere saldırılıyor, Libya Türkleri sınır dışı ediyor.
Kırım’da, Doğu Türkistan’da, Kerkük’te soydaşlarımız; eziliyor, öldürülüyor. Ermenistan’ın işgali altındaki Azerbaycan toprağı Yukarı Karabağ’da gösteri yapan Ermeni askerleri, üzerinde Türkiye ve Azerbaycan bayrağı olan tuğlaları kırıyor. Türkleri ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti’ni doğrudan doğruya ilgilendiren en hayati gelişme Irak’ın Kuzeyi’nde odaklanıyor. Her şeyden önce, Kürtlerin yıllardır Türkmen kenti olan Kerkük’ü istila etmeleri dolayısıyla petrole ve gelirlerine el koymaları “trajik” bir durum olarak değerlendiriliyor. Üstelik, Kerkük’ün peşmergeler tarafından ele geçirilmesi beraberinde, “tehlikeli” isterileri de getiriyor. Bir oldubitti ile Kerkük’ün ve Türkmen Kenti Tuzhurmatu’nun da peşmerge tarafından işgal edilmesine de Ankara’dan hiçbir tepki gelmemesi, Türkmenlerin yalnız ve sahipsiz kaldığını açıkça gösteriyor. İstilacı Kürtler, bin yıllık Türk şehri Kerkük’ü, “Kürt şehri” yapmaya çalışıyor ve şaibeli Kürt devletinin başşehri ilân etmeye hazırlanıyor.
IŞİD’ın Irak’taki eylemlerinden bile daha büyük önem taşıyan Kerkük’ün istilasını geçiştirmeye çalışan iktidar, büyük bir vebal altında kalacağından korkmuyor. Oysa, Türkiye’nin güvenliğinin Kerkük’ten başladığı öteden beri biliniyor. Barzani, İsrail ve AKP üçlüsü de aynı anda “Kürdistan’ın kurulma vaktinin geldiğini” öne sürüyor. Peşmergelerin, Kerkük ve Bayhasan petrol kuyularını, ayrıca Hurmala Boru Hattı’nın kontrolünü ele geçirmesi konumlarını güçlendiriyor.Kürtler, Kerkük’teki iki petrol sahasının ele geçirilmesinin ardından çıkarılan petrolün merkezi hükümetten bağımsız olarak Kerkük petrolünü de Türkiye üzerinden uluslararası piyasaya ihraç etmek istiyorlar.
Irak Türkleri için, artık çok daha kötü günler başlıyor. Kısacası; Türkmenler, IŞİD ve peşmergenin insafına terk ediliyor. Irak Türklerinin çilesi ne yazık ki hiç bitmiyor. Sancılı bölgeye demokrasi getirme, insan haklarını korumaya soyunan ABD aslında Irak’ı parçalamanın planlarını uyguluyor. Bu petrolün korunmasına dair hain planın en fazla Türkmenlere zarar verdiği şimdiden görülüyor. Altta kalan Türkmenlerin canı çıkıyor. Mağdur ve mazlum Türkmenlerin tapuları yakılırken, toprakları ellerinden alınıyor, çoluk çocuk demeden insanları göçe ve sürgüne zorlanıyor Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Musul ve Tikrit’in ardından, nüfusunun çoğu Türkmen olan Telafer’i de ele geçirmesinin ızdırabı ve acıları halen sürüyor.
En az 200 bin Türkmen’in yerinden yurdundan olduğu gerçeği, ne yazık ki, sözüm ona hür dünyayı harekete geçirmiyor. Çölde mahsur kalan soydaşlarımızın acı durumu belleklerden silinmiyor fakat yardım da ulaştırılamıyor. Türkiye’de toplanan yardımlar bile yerine ulaşacağına, ya peşmergeler ya da IŞİD tarafından paylaşılıyor. Türkmenler, canlarını kurtarmak için 50 derece sıcağın altında açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışıyor. İnsanın, okurlarımızın deyimiyle “ey Erdoğan nerdesin” diyesi geliyor. Tabii ki Türk kamuoyu Gazze’deki Filistinliler için her türlü girişim, yardım hatta eylem için gönülden onay veriyor ve candan destekliyor. Ne var ki Türkmenlere reva görülen muamele yürekleri dağlarken, AKP iktidarı “elinden geleni” de yapmıyor.