Kurtuluş eğitimde

Bir sürü tartışma programı var. Ancak aynı isimlerden aynı şeyleri dinlemek sıkıntı veriyor. Tek tük de olsa bazılarını seviyorum. Çünkü bilgililer. Ayrıca K'ları G diye telaffuz etmiyorlar. Bunlar arasında epey hukukçu ve anketör var. Koca bir geceden aklımda tek isim kaldı; Şeref Oğuz. Kafalarımızın bazı bölümleri çakışmasa da, yaratıcı tarafını beğenirim. Teknoloji yetersizliği yıllarında epey seçim, onun sayesinde kurtarıldı. Hele sayılan oylar biraz belirleşti mi pattadak sonucu çıkarırdı.

Oğuz'u yıllar sonra ilk defa CNNTÜRK'te gördüm. Ne Oluyor'da Şirin Payzın'ın konuklarındandı. Herkes "Yeni yönetim şekli"ni yağlarken Şeref önemli tespitlerde bulundu. Bir türlü rayına oturtulmayan eğitim sistemimizi masaya yatırdı:

"Pek çok çalışmada yer aldım. Yıllarca emek verilmiş işler, dosyalanıp, arşive kaldırılıyor. Bakanlar değiştikçe, bunca emek onlarla beraber tozlu raflara yollanıyor. Her yeni bakanla birlikte -sil baştan yapılıyor-. Tahrip edilmiş bir eğitim sisteminin içindeyiz."

Beş yıl oku, para üstüne

Şeref Oğuz'un bu kadar yüksek öğretim kuruluşu içinden seçtiği örnek mükemmeldi:

"Eczacılık fakülteleri hâlâ havanla ilaç yapan eczacılar yetiştirmekte. Oysa, teknoloji o kadar gelişti ki, istenen ilacı vermek için tek tuşa basmak yeterli. Sırf para üstü vermek için 5 yıl okunur mu?"

Dile getirdikleri arasındaki en önemli yakınmalardan biri yetenekli çocuk ve gençlere bir türlü imkan sağlanamaması idi.

Diğerleri

Öteki konuşmacılar ise, henüz kendilerinin bile çözemediği yeni bürokratik rejimi övmekle yetindiler. Kimi, Prof. Dr. Bahadır Erdem gibi "Hedeflere ancak birlik ve beraberlikle ulaşılabilir" dedi. Yani hamaset yaptı. Bazıları da emekli büyükelçi Uluç Özülker gibi "Avrupa Birliği anlaşmalarını ben yaptım" havası bastı. Sayın elçiden ricamız, bu konuda daha fazla tekrara düşmemesi.

Doç. Dr. Kürşad Zorlu ise, gereksiz hiçbir lafa girmedi. Sevgili kardeşimin bu özelliğini seviyorum.

***

Aynı konular

NTV'nin Yakın Plan'ında da bürokrasinin son durumu ve ilk Cumhurbaşkanlığı kararnameleri değerlendirildi. Pek fark göremedik. Sadece SETA'cı Nebi Miş'in anlatımındaki inceliği beğendim. "Başkan, filan bürokratın -urun kellesini- diyebilecek" yorumunu fevkalade güzel soslayıp sundu.

Oral Çalışlar, "Merkez Bankası ile Erdoğan arasındaki kriz sürüyor"la en büyük ihtilafı gösterdi. Zaten birkaç saat önce, Merkez Bankası Başkanı'nın görev süresi 1 yıl kısaltılmıştı. Demek ki, yeni başkanın fazla beklemeye niyeti yok.

Çalışlar'ın bir eleştirisini ise tuttum; "Ben, Türkiye ekonomisinin başına tüm ülkelerin güvendiği ve beğendiği bir iş adamının getirilmesini bekledim".

***

Ara değerlendirme

Dünya Futbol Şampiyonası'nda sona gelindi. Bu satırları yazarken, ikinci finalist belli olmamıştı. Fransa-Belçika maçı öncesi Hüseyin Movit neticeyi sormuştu. Cevabım "Ömer Üründül'e katılıyorum" oldu. Yani İngiltere ve Fransa'nın kupayı kaldırmak için oynayacaklarını tahmin etmiştim. Şişersem de, Üründül'e yıkar kurtulurum diye düşündüm.

Organizasyonun boyu iyice kısalınca, TRT çift spikerli yayına döndü. Kerem Öncel-Erdoğan Arıkan ikilisi başarılıydı. Bu bir yerde uzatmalara karşı alınan tedbirdi. Ne temdit oynandı, ne penaltılara geçildi. Maç 90 dakikada bitti. Böylece tüm spor medyası rahat bir gece geçirdi. Erken toparladılar. Öte yandan Ersin Düzen ve Mustafa Doğan'ı Moskova'ya taşıma fikri güzeldi.

Taffarel'in çifte başarısızlığı

Kimsenin farkına varmadığı bir başarısızlığa değinmek istiyorum. Kaleci antrenörlüğünü iki takımda birden götüren Taffarel Rusya'daki organizasyonun en hayal kırıklığı ismi oldu. Kendisi hem Galatasaray'ın hem de Brezilya millî takımının kalecilerini çalıştırıyor. Bunlardan biri Uruguay'ın Muslera'sı yediği evlere şenlik gollerle takımının elenmesinde baş sorumluydu. Aynı şeyleri Brezilya'nın kalecisi için de söyleyebiliriz. Taffarel için "çok kötü bir şampiyona oldu" diyebiliriz.

Alt yapının önemi

Bu arada çok iyi oynamasına rağmen üçüncülük maçıyla yetinen Belçika hakkında birkaç satır yazmak istiyorum. Avrupa'nın bu küçük ülkesi gerçekleştirdiği alt yapı yatırımlarının sonucunu kısa sürede aldı. Belçika tam sekiz tane Futbol Akademisi kurdu. Ülkenin birinci sınıf otuz hocasını buralarda görevlendirdi. Önümüzdeki yıllar onların.

Türkiye'ye bakınca sadece Altınordu Futbol Akademisi'nden başka bir şey göremiyoruz.

...

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanlık Tarihi, aslında Düşünce Tarihi'dir. Herbert George Wells

Yazarın Diğer Yazıları