Küreselleşme en fazla bizi hırpaladı
Küreselleşme süreci, neoklasik iktisat anlayışı olarak değerlendiriliyor. Ancak daha detaylı bakarsak, ortaya çıkan sonuçlar teori ile uyuşmuyor. Zira neoklasik iktisat teorisi aşağıdaki varsayımlar üzerine kurulmuştur:
* İnsanlar rasyonel tercihler yaparak iktisadi davranışlarını buna göre yönlendirirler.
* Kârın maksimizasyonu söz konusudur; bireyler elde edecekleri faydayı firmalar ise ele edecekleri kârı artırma peşindedir.
* İnsanlar piyasada doğru, tam ve herkesin ulaşabileceği bilgi doğrultusunda özgürce hareket edebilirler
Ne var ki küreselleşmenin ekonomi dışında bir de siyasi ve sosyal ayağı var... Küreselleşmenin ilk aşamasında, insanlar arasında haberleşme ve iletişimin yaygınlaşması nedeniyle, ırk, milliyet, din ve mezhep çizgilerindeki aşırı bölünme ve parçalanma ortaya çıktı... ABD'nin Orta Doğu'yu yeniden dizayn etme projesi olan ''Arap Baharı'' ters tepince bu defa terör de küreselleşti.
Ekonomik olarak ülkelerarası yoksulluk farkının artması, aynı ülke içinde zengin-fakir farkının artması, kaçakçılık ve terör gibi sorunların tırmanması, zorunlu olarak gerek uluslararası güçlerin ve gerekse ülke imkânlarının ''eşgüdümlü" bir biçimde kullanılması ihtiyacını yarattı. Sonuçta yeniden ulus devlete dönüldü.
Sosyolog Emre Kongar bu süreci şöyle değerlendiriyor: "Ulus Devletlerin" ırk, milliyet, din ve mezhep çizgilerinde bölünmesi, artık "Küresel eğilimlerin" kaçınılmaz sonuçları olmaktan çıktı. Bunların yerine, Ulus Devlet yapılarının "Demokrasi" bağlamında güçlendirilmeleri, "Küreselleşmenin İkinci Aşaması"nın hedefi olarak görünüyor.
Terörle mücadelede ABD, PYD'yi kullanarak ve Suriye politikasından da taviz vererek Türkiye'yi zor durumda bıraktı. Bizim de dış politikada yanlışlarımız eklenince, DAİŞ, Suriye, PKK, PYD gibi terör odaklarının en fazla zarar verdiği ülke olduk.
Bu hengamede ve ortaya çıkan kuralsız piyasada neoklasik iktisadın istediği, rasyonel davranma ve rekabet şartları elbette oluşmazdı. Bunun içindir ki bugünkü piyasa düzenine ''yeni doğrular'' deniliyor.
Türkiye'ye gelince... Türkiye tarihinde en fazla sömürüyü küreselleşme içinde yaşadı.
Terör sorunu, Türkiye'ye yabancı sermaye girişini ve turizm gelirlerini olumsuz etkiledi. Ülke riskini artırdı.
Aslında iktisat politikasında yanlışlar, IMF'nin önerdiği kur politikası ile başladı.
MB sıcak parayı teşvik etti. Sıcak para ve spekülatif sermaye girişi kur baskısı yarattı. MB bu yolla düşük kuru 9 sene enflasyonu frenlemek için kullandı. İçeride ara malı ve ham madde üretimi düştü. İthal ham madde ve ara malının üretimdeki payı yüzde 60, yüzde 70'e yükseldi. Üretim dışa bağımlı bir yapı kazandı.
Türkiye ara malı ithal etmek yerine, yatırım malı ithal etmek için cari açık verseydi, üretim ve istihdam artardı ve cari açıktan daha büyük getiri sağlanırdı.
Doğal olarak bu süreç nedeniyle 2002 yılından bugüne kadar 600 milyar dolar cari açık verdik. Bu açığı finanse etmek için de 400 milyar doların üstünde dış borç aldık. Yetmedi, ara malı ve ham maddeyi dışarıdan ithal ettiğimiz ülkelerin istihdamına katkı yaptık ve bizim işsizlik oranı arttı.
Daha da önemlisi, sıcak para rehaveti tüketimi artırdı. Tasarruf oranı düştü. Türkiye kendi kaynaklarına dayanarak büyüyemiyor. Kaynak ithal etmek zorundadır.
Bu sonuçlar yatırımların da düşmesine neden oluyor. Türkiye orta ve uzun dönemde, büyüme potansiyelini kaybetti.