Kur’ân’la tefrik ediyor!
İki kesime sesleniyorum: Birinci kesim fetva verenler; ikinci kesim: Anayasa Mahkemesi üyeleri. Recep T. Erdoğan, var gücüyle seçime asılıyor. Her gün birkaç yerde miting yapıyor. Güneydoğu illerinde Kur’ân-ı Kerim’i kaldırıp “Ben bununla amel ediyorum ya sen?” diye sorabiliyor.
Hz. Ali ile Muaviye arasında geçen Sıffın Savaşı ister istemez akla geliyor. R.T. Erdoğan kendisini öyle bir savaşın içinde görüyor ki, mutlaka kazanmak istiyor. Muhalefet sürekli dillendiriyor: Kazanamazsa ya Türkiye’den çıkıp gider, ya muhâkeme edilmeyi göze alır. 17/25 Aralık’tan kurtuluş yok.
Bir de davalara “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla Anayasa’yı çiğnemesi de eklenecektir.
Ha Kur’ân sayfalarını mızrakların ucuna geçirip savlet etmişsin, ha eline Kur’ân’ı alıp yolsuzlukları, nüfuzunu kullanmayı aklına getirmeden Kur’ân’la amel ettiğini söyleyerek milletin aklını çelmişsin. Ne fark var?
Hz. Ali düşünemez miydi, Kur’ân sayfalarını mızrakların ucuna takmayı!
Muhalefet partileri de Kur’ân’ı ellerine alıp ortaya çıksalar ne dersin? Sen Kürtçe deyip ayırım yaptın, onlar da, resmî dille yazılmış Kur’ân mealleri ellerinde, her kürsüye çıkışta sallasalar kim daha çok itibar görür?! (Söylemeden geçemeyeceğim: Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Allah ıslah etsin. Kürtçe Kur’ân-ı Kerîm meali yayınlamakla övünüyorlar. Bilmiyorlar ki, insanlarımızın basiretlerini bağlıyorlar, idrâklerini zayıflatıyorlar, görüşlerini kasîr bırakıyorlar. Tefrikaya, ayrışmaya yol açıyorlar. R. T. Erdoğan ayrışmanın başlıca müsebbibi olmuyor mu? Zaten o, kavmiyetçiliği öne çıkarıp ümmeti 36 etnik gruba ayırmasaydı, Diyanet böyle bir yola girer miydi? Allah tefrik edenleri, ümmeti parçalayanları ne yapar biliyor musunuz?!)
Fetva verin bakalım Hayrettin Karaman, Nihat Hatipoğlu, Cübbeli Ahmet... R. T. Erdoğan’ın seçim meydanlarında Kur’ân’ı, üstelik etnikçilik ederek havaya kaldırıp seçim malzemesi yapması câiz mi, değil mi? Her soruya cevap veriyorsunuz ya! Halktan bir kişi olarak cevap bekliyorum!
Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, akıllara seza! Kur’ân’ı eline alıp seçim propagandası yapanla, Kur’ân’ı eline alıp seçim propagandası yapmayan arasına ister istemez “nifak” sokuluyor. “Ben Allah’ın emirlerini yerine getiriyorum, sen getirmiyorsun!” manasının halkın kafasında yer etmesinin istenmediğini kim söyleyebilir! Evet, cevap verin, ey H. Karaman, ey N. Hatipoğlu, ey Cübbeli!
Anayasa Mahkemesi üyeleri, en azından AYM’nin başkanı, Anayasa’ya sahip çıkma adına konuşmalıdır: R. T. Erdoğan’ın bir partiyi var gücüyle desteklemesi, muhalefet partilerine yüklenmesi Anayasa’ya uygun mudur? Karar alamazsanız, fikrinizi de mi söyleyemezsiniz?
R. T. Erdoğan, seçim gezileriyle Anayasa’ya aykırı hareket ettiği, yeminini çiğnediği bir tarafa halkın düzenini de bozuyor. Her gittiği yerde kuş uçurtulmuyor, insanların hareketleri kısıtlanıyor. Mülkî âmirler ortalıkta terör estiriyorlar, resmî görevlileri “Cumhurbaşkanı” için, seçim meydanlarında toplanmaya icbar ediyorlar.
Sözümü Hz. Ali’ye atfedilen şu kelâm-ı kibârla bitiriyorum:
“Doğru yolda yürümeyen ve hakkı çiğneyen insanı fark edip tanıyamadığınız sürece doğru yolu ve hakkı bilip tanımanız mümkün olmayacaktır.”
ete ve idareye hâkim olduğu beldelerde, toplumda düşmanlık, ahlaksızlık, liyakatsizlik, yozlaşma, dinî ve millî değerlerde çöküş ortaya çıkar.
“Dinbaz” için helal rızık önemli değildir. Müminlere “Dârülharb” fitnesi ile helal rızkı unuttururlar. Rızık konusunda şüphe yaratıp, finans kapital felsefesinde olduğu gibi ne kazanırsan nerden kazanırsan kazan makbuldür anlayışını ustaca yayıp haramı yaygınlaştırırlar. Ondan sonra ihaleleri yandaşlara verip kazan kazan anlayışı ile saltanatlarını pekiştirirler.
“Dinbaz” hakkın gücüne değil, gücün hakkına inanır. Güçsüzken mazlum rolündedir. Eline gücü geçirince zalimlerin zalimi olur. Güçlünün hakkına boyun eğdiği için; haklının savunucusu değil, güçlünün hizmetkârı olurlar. Bundan dolayı onları ya İngiliz muhibbi olarak ya da Amerikan BOP projesinin memuru ve hizmetkârı olarak görürsünüz.
“Dinbaz”a sözlük tanımını ise şöyle yapıyorum;
Müslümanlar arasında, bugüne kadar görülmemiş şekilde dini kullanan ve Müslümanları aldatan en donanımlı ve sapkın bir zümrenin temsil ettiği dini yorum ve yaşam tarzı.
Not; Bu satırları, yalnızca benim kalemimden dökülmüş olarak okumayın. Bu, dinini ve vatanını canından çok seven, tertemiz mütedeyyin Müslüman Türklerin ortak samimi duygularıdır. Bendeniz kendi duygularımı da katıp sadece ortak oldum. Etrafımızı kuşatan “dinbaz”ları iyi tanımlayıp herkese de anlatın diye!..