Kur'ân'da Türkler

Dün CHP'nin "siyasî İslâmcı" milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekâroğlu'nun CHP'ye dair bir raporunu ele almıştık. M. Bekâroğlu, "CHP, Türklükten vazgeçmeli" diyordu.

Türkler büyük imparatorluklar kurmuşlar ve neredeyse dünyanın yarısına hâkim olmuşlardır. Bu hâl içinde, İslâm dünyasında müfessirler, bazı âyetlerden istihraç ettikleri manaları Türklere yüklemişler ve çoklukla Türkler Ye'cüc Me'cüc çizgisine getirilmişlerdir. Osmanlı müfessirleri de Arap müfessirlere pek "güvendiklerinden" olacak, Türkleri "menfî" göstermekte yarışmışlardır. Münhasıran Millî Görüş çizgisinden gelen "Siyasî İslâmcılar", mutlak M. Kemal Atatürk'e düşmandırlar ve M. Kemal Atatürk, ister tarihî zaruret olsun, ister içinden gelen ses olsun "Türk"ü öne çıkardığı için Türk'e de düşmandırlar.

Dikkat etmişseniz, "Türklerin faziletleri" mantığı içinde yazmam. Sadece "Türk"e hakkının verilmesini isterim.

O kadar müfessir çıkmış, sadece bir müfessir, adını koyarak açık açık Türklere hakkını teslim etmiştir. O da Vanî Mehmed Efendi'dir (öl. 1685).

(Bundan sonra yazdıklarımda, Doç. Dr. Erdoğan Pazarbaşı'nın, "Osmanlı Dönemi Kur'an Tefsirlerinde Türklerle İlgili Değerlendirmeler" başlıklı uzun makalesinden geniş ölçüde istifade ettim.)

Hak Teâlâ Araplara Tebük Seferi'ndeki (630 H.) tavırları yüzünden şiddetli bir ikazda bulunur.

İran karşısında zafer kazanan Bizans, bir tehlike olarak görmeye başladığı İslamiyet'in bu hızını kesmek ister. Hıristiyan Arapları da yanına alır. Hz. Peygamber, Bizanslılara karşı sefere hazırlanır. Ülkede müthiş bir sıcak ve kıtlık vardı. Bu durum, halkın evini barkını bırakıp savaş çağrısına uymasını güçleştiriyordu. "Münafıklar" fırsatı kaçırmazlar. Müslümanların safere katılmamaları için propaganda yaparlar. Bu sıra şu âyet-i kerîmeler iner:

"Ey inananlar! Size ne oldu ki, 'Allah yolunda savaşa çıkın' dendiği zaman yere çöküp kaldınız. Ahireti bırakıp, dünya hayatına mı razı oldunuz. Oysa dünya hayatının geçimi âhirete göre pek az bir şeydir. Çıkmazsanız, Allah size can yakıcı bir azapla azap eder ve yerinize başka bir millet getirir. Ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir" (Tevbe, 9/38-39).

Ünlü tarihçi Hoca Sadeddin Efendi, bu âyette Allah'ın övgüsü ile şereflenmiş olan toplumun, başta yöneticileri olmak üzere Osmanlı Türkleri olduğu düşüncesindedir.

Açık açık bu kavmin Türkler olduğunu "Arâisü'l-Kur'ân" adlı eserinden yorumlayan Vanî Mehmed Efendi'dir. Vanî Efendi hiçbir müfessirin yapmadığını yapmış ve Türkler üzerinde ısrarla durmuştur. Siz Erdoğan Pınarbaşı'nın makalesini kolayca bulup okursunuz. Ben burada şu değerlendirme üzerinde duracağım ve meseleyi yine "siyasî İslâmcılar"ın nasıl maksatlı Türk düşmanlığı yürüttüklerine getireceğim. Vanî Efendi diyor ki:

"[Türklerin yerleştikleri] bölgelerde, zamanla Türk dili yaygınlık kazanmış, İslam'ın ve Müslümanların hükümleri uygulanmış ve Türklerin çaba ve gayretleriyle Hıristiyanların çoğu, hem İslam dinini kabul etmişler hem de Rum, Frenk ve Rus kökenli olmalarına rağmen, Türklüğü benimsemişlerdir."

Yıkıcı/bölücü kim varsa İslâmcılarla bir olmuşlar, Türkleri yok etmeye uğraşıyorlar. Neden "Türk çatısı" dediğimiz çatıyı "dini bütün" Vanî Efendi ta 17. yüzyılda ortaya koymuş.

Ey İslâmcılar! Biraz akıl yürütün, akıl!

Yazarın Diğer Yazıları