Kullanılan hangisi?
Kemal Burkay diye biri var. 2011’de, 31 yıl sonra büyük bir törenle Türkiye’ye getirdiler. PKK’ya alternatif olur mu, diye düşündüler. Aslında Kemal Burkay, Abdullah Öcalan’ın da ilerisinde... Çünkü A. Öcalan fiilî hareket içinde ve gücünü ölçebiliyor, Kararını ona göre veriyor. Nihaî hedefi değişmese bile taktiğini tutturuyor. Tutturmasa Ak Parti yöneticilerini dört duvar arasından “esir” alır; “kanka” vaziyetlerine getirir miydi?!
Kedi medi şiirleri yazan (Yine de İkinci Yeni’nin hatırı sayılır şairi diyebiliriz.), “sosyalist Kürdistan” hayali kuran Kemal Burkay, zamanında A. Öcalan’ı az kişkişlemedi. (A. Öcalan’la protokol bile imzalamıştı!) A. Öcalan, “Tek Adam benim!” dediği için, kendisi de Marxist olduğu hâlde, Kemal Burkay’ı yok saymak ve hatta yok etmek istedi! Avrupa’da ve bölgemizde PKK cinayetleri araştırılsa neler çıkar neler!
“Cumartesi Anneleri” diye ortaya sürdükleri kadınlar, bir de PKK içindeki cinayetlerini sorsunlar. Acaba kaç kişi onları artık pohpohlar? Hemen önlerini keserler. Yeri geldi, sorayım: “Devlet cinayet işler mi?”
Bilmiyorum, adına “cinayet” mi dersiniz, yoksa “devletin refleksi” mi? Neticede devlet bekasını düşünmek zorunda. Kimsenin itiraz edemeyeceği taktiklere başvurur. ASALA cinayetlerini hukukla, siyasetle engelleyemeyen devlet, sonunda bu örgütü “el altından” tüketmek zarureti duymuştu.
Geçelim bunları...
K. Burkay, kendisine bel bağlayan “Yukarıdakiler” gibi “kafasız” değil; düşünüyor, fikir üretiyor. Dediğim gibi “kafasızlar” , K. Burkay’ın elinde sihirli bir değnek olduğunu sanıyorlar, gelişine büyük mana yüklüyorlar, kendisiyle görüşüyorlardı.
Biz, onunla mesafe alınamayacağını, niyetinin A. Öcalan’dan daha ileri olduğunu yazdık. “Yukarıdakiler”e bu sözlerimizin işlemeyeceğini bile bile yazdık. ( “Biz” derken, kendimi kastetmiyorum... Ülkenin birliği için fikir üreten, millî hassasiyet taşıyan bütün kalemleri, nüansları da bir tarafa bırakarak, kastediyorum.)
K. Burkay bir de parti kurdu. Sandılar ki bu parti, PKK’dan bir parça aparır. Yürümedi. Sonunda, yaşı da ileri, rahatsızlıkları olduğunu söylüyor, partinin genel başkanlığını bıraktı.
Onun için “düşünen” kafa dedik ya... Madem ondan çok şey umdular, şu sözüne itibar etsinler bari:
“Öcalan gibi hükümlü bir insanla görüşmek doğru değil, kendisi iradesine sahip değil.” (Türey Köse, “Devlet, Öcalan’ı kullanıyor”, Cumhuriyet, 30 Ekim 2014).
Ben o sözün hemen hemen aynısını daha yakın zamanda bu köşede yazdım:
“Adamı dört duvar arasına sokmuşsun; sonra gel şunu imzala, gel şöyle konuş... / Hapisteki adamla konuşulmaz; eli kolu bağlı adam asıl fikrini söyleyemez ve eli kolu bağlı adam kimseye hükmünü geçiremez.” (27 Ekim 2014).
Fikirleri hiç bağdaşmayan iki ayrı kişi söylüyor bu sözleri!
Beşir yine ortaya çıkmış, dün hâlâ “Çözüm süreci kendi mecrasında yürüyor.” diyebiliyor!
Beşir Atalay! Mesuliyetin çok ağır... Adamları şımartanlardan biri de sensin. Hiç konuşma!
“Çözülme” nin hesabını bu millet mahşere bırakmayacak!