Kudüs için eski Kıbrıs modeli!
İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi'nin sonuç bildirisinde, "Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti'ni tanıdığımızı ilan ediyoruz. Dünyayı, Doğu Kudüs'ü Filistin Devleti'nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Bildiride; "Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın Kudüs'ü İşgalci Güç İsrail'in sözde başkenti olarak tanıyan tek taraflı kararı en güçlü şekilde reddedildi ve kınandı.
İki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti'ne dayanan, uluslararası tanınmış referans hükümlerle ve 2005'te Mekke-i Mükerreme'de yapılan Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı'da stratejik bir tercih olarak kabul edilen 2002 Arap Barış Girişimi'yle uyumlu adil ve kapsamlı bir barışa bağlılık teyit edildi."
***
Millî Gazete ise, "Doğusu da batısı da bizim, Kudüs tektir bölünemez" diye manşet attı ve "Kuruluş amacı 'Kudüs' olan İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul'da toplandı... Burada sergilenen duruş, Mescid-i Aksa'nın geleceği kadar İslâm dünyasının geleceğini de yakından ilgilendirse de toplantıda alınan kararlar beklentileri karşılamadı..." denildi.
Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkanı Salih Turhan da "Kudüs'ün Batısı da, Güneyi de, Kuzeyi de, Doğusu da her bir karışı Filistin'indir, İslâm'ındır. Bir bölümünün başkent kabulü İsrail'i meşrulaştırır..." diye açıklama yaptı.
***
Türkiye, 1960'lı yıllarda Kıbrıs için benzer bir tutumu benimsemişti. Üniversite gençliğine "ya taksim ya ölüm" temalı mitingler yaptırılmıştı.
Sonuçta 1974 Barış Harekâtı ile Kıbrıs taksim edildi! Böylece Rumların Kıbrıs'ın üçte ikisine hâkimiyeti meşrulaşmış oldu!
Peki Kıbrıs'ta taksim formülünü kim düşünmüştü? "Millî" olduğu zannedilen bu formül gerçekte ABD tarafından tasarlanmıştı. ABD, Rum yönetimindeki komünist AKEL Partisinin, adayı Varşova Paktı'na bağlamasından korkuyordu. NATO'ya sadık müttefik olan Türkiye'nin de adada küçük bir bölgeyi elinde bulundurması ABD'nin projesiydi. Bu da 1974'te birinci barış harekâtında Türk ordusunun girdiği bölgeydi. İkinci harekât ise Türkiye'nin kendi kararıyla yapıldı. Bu harekât yapılmasa, Girne merkezli küçük bir üçgen içinde bulunan Türk ordusu, büyük bir saldırı ile tamamen imha edilebilirdi. İkinci harekât askeri bir zorunluluğun da sonucuydu.
***
İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde Doğu Kudüs'ün, Filistin Devleti'nin başkenti olarak ilan edilmesi, Batı Kudüs'ün de İsrail'in başkenti olarak tanınması anlamına gelmiyor mu? Gerçi bildiride "Bütün devletler; diplomatik misyonlarını Kudüs-ü Şerif'e taşımamaya davet edildi" ama siz "Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti'ni tanıdığımızı ilan ediyoruz" dediğiniz zaman, Batı Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak kabulüne yol açmış oluyorsunuz!
Deniliyor ki, "Bu formülü Yılmaz Özdil önerdi..."
Özdil, Halk TV'deki programda "İsrail 'ben burayı başkent yapacağım' diyor. Eee sen de yap. Bu bizim haddimize değil. Bunu bizim büyük diplomatlarımızın konuşması lazım. İşte silahlı kuvvetlerden Balyoz'dan atılan subayların kafa yorması lâzım ama İsrail yapıyorsa Filistin de yapsın başkent... Yani orası bir başkent olacaksa bana göre orada Filistin halkının da menfaati var. Aslında bunu manipüle edebilmek kullanabilmek için biraz kafayı çalıştırmak gerekir. Adam buraya 1947'den beri başkent diyor. Bugün demedi ki... Çocuk mesela dizini vurur masaya, biz masayı döveriz. Onun gibi..." dedi. Yani, "Formülü uzmanlar bulsun, çocuk kandırır gibi masayı dövmeyelim." dedi kısaca...
Şimdi İslam ülkeleri, bu kararla İsrail'i dövmüş gibi yaptı... Peki kandırılan çocuk kim?