Kim kimi ötekileştirdi?
CHP’nin tek parti ve Demokrat Parti dönemlerinin partizanlığı hiçbir şeyle ölçülemezdi. Ama Ak Parti döneminin partizanlığı CHP ve DP dönemlerini aratıyor. Çünkü işin içine “din” girmiştir. Ak Parti’nin başındaki kişiye ilâhî anlam yüklenmiştir. Kimin nasıl bir ilâhî anlam yüklediğini bu köşede vermiştik.
Hocaları Hayrettin Karaman olursa... H. Karaman’ın yazdıklarını okuyalım:
“Bu iktidar ekonomiyi batırmadı, maddi ihtiyaçları olabildiğince karşıladı, barış sürecini başlattı ve ’İmam Hatiplerin önündeki engelleri kaldırdı, başörtüsü zulmüne son verdi, okullara seçmeli Kur’an, Peygamberimiz’in Hayatı ve Temel İslam Bilgisi’derslerini koydu ise -ki, evet bunları yaptı- ona cephe almaya Allah ve Resulü’nün razı olacağını sanmıyorum.” (Yeni Şafak, 13 Şubat 2014).
Bu sözleri 17 Aralık ve 25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra bile söyleyebilmiştir Hayrettin Karaman... Bir de Allah ve Hz. Peygamber adına konuşuyor!
Sen kimsin! Tövbe estağfurullah!
Geçen gün yazdım... Bir cemaatin “hayrına” açtığı, muhtemelen fahrî imamların vazife aldığı bir bodrum katı mescitte, cuma namazında, AKP’yi korumak için imamın, Soma faciasına yabancıların sebep olduğunu söylediğini ve kalkıp itiraz ettiğimi yazmıştım. (Yazılarımı takip ettikleri hâlde, Diyanet’ten bir kişi arayıp da “Hangi mescit?” diye sormadı!)
Demek ki, bu imamın hükûmeti savunması için yalan söylemesini Hayrettin Karaman’a bakarak hoş göreceğiz!
Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanı sıfatı bir tarafa, bir hâdis âlimi olarak, Hayrettin Karaman’ın, bu hükûmetten razı olmayandan Allah ve Resulünün de razı olmayacağı sözünü (zan da olsa) kabul edebilir mi?
Prof. Dr. M. Görmez’in, Mardin’de il müftüleri toplantısında, herkesin beğendiği şu sözleri H. Karaman’a ve R. T. Erdoğan’a cevap olarak alabilir miyiz?
“Soma ve benzeri facialar [ın]... oluşmaması için her türlü tedbirin alınmasında gerekli dinî, ahlâkî ve vicdanî hatırlatmaları yaparak sonuçların felâkete dönüşmesini önlemeye çalışmak gerekmektedir. Dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır. Bu tür hâdiseleri İslâm açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilâhî kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. İlâhî adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Bizlerin, zulmü meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır. Dünyevî isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların yanında olmadığımızı açıklamak ve duyurmak zorundayız.”
Eğer bu sözleri mezkûr kişilere cevap görürsek, bir başka konuşması var ki, siyasetin tam ortasında:
“Bir daha bu topraklarda hiç kimsenin dilinden, ırkından, düşüncesinden dolayı ötekileştirilmemesi, herhangi bir kimsenin başka bir kimseye terör ve şiddet uygulamaması için elimizden gelen her türlü gayreti sarf etmemiz lâzım.”
Arızalı bir konuşma. Mehmet Görmez, kimin kimi ötekileştirdiğini açıklamalıdır.